5. ÜNİTE SERMAYE VE EMEK
EL EMEĞİNDEN MAKİNELEŞMEYE
1700’lü yıllarda Sanayi Devrimi ile birlikte Avrupa önemli bir dönüşüm
yaşamış ve büyük fabrikalar kurulmuştur. Sanayi Devrimi’yle birlikte el
emeğinin yerini makineleşmeye dayalı üretim almıştır.
Makineleşmeyle beraber üretim artmaya, ekonomik refah yükselmeye ve daha
çok ürün elde edilmeye başlanmıştır.
1716’da ipek bükmek için çıkrığın, 1733’te dokuma mekiğinin ve 1785’te
dokuma tezgâhının icadıyla özellikle tekstil sektöründe büyük gelişmeler
kaydedilmiş, bu yeni buluşlar sayesinde hızlı ve seri üretime geçilmiştir.
Sanayi Devrimiyle birlikte tarımda Geleneksel yöntemlerin yerine
makinelerin kullanılmasıyla üretim artmış ve Gübrenin kullanılmasıyla da
verimlilik artırmıştır.
Benzinle çalışan ilk traktör, 1892’de ABD’de üretilmiş ve bunu biçerdöver,
tohum serpme, pamuk ve mısır toplama makineleri ile hasat makinelerinin
gelişimi izlemiştir.
Avrupa’da Sanayileşme ile birlikte işçi sınıfı denilen yeni bir sınıf
doğmuş, usta-çırak ilişkisi yerini patron-işçi ilişkisine bırakmıştır.
Not: Sanayi Devriminden sonra Avrupa’da yaşanan bu gelişmeler Osmanlı
ekonomisini derinden sarsmıştır.
OSMANLI DEVLETİ’NDE SANAYİLEŞME ÇABALARI
Osmanlı Devleti’nin Kuruluş ve Yükselme dönemlerinde ekonomisi tarıma,
ticarete ve küçük ölçekli atölyelerdeki üretime dayanmaktaydı.
1600’lerden sonra merkezi otoritenin zayıflaması, Tımar sisteminin
bozulması, savaşlarda alınan başarısızlıklar, üretimin azalması ve toprak
kayıpları sonucu Osmanlı ekonomisi büyük bir zarar görmüştür.
Not: Ekonomisi tarıma dayalı olan Osmanlı Devleti’nde, nüfusun üretken kesimi
savaşlarda kullanıldığı için 1600’lerden sonra devletin tarımsal üretimi
azalmış ve vergi gelirleri düşmüştür
1700’lerde Avrupa’da yaşanan gelişmelerin gerisinde kalan Osmanlı Devleti,
zamanla Avrupa’yla rekabet edemeyecek duruma gelmiştir.
1800’lerin başından itibaren Osmanlı Devletinde başlayan sanayileşme
çabaları; ’’sermaye birikiminin yetersizliği, bilimde ve teknolojide geri
kalınması, yetişmiş personel eksikliği, sömürgeci devletlerin faaliyetleri ve
kapitülasyonlar’’ gibi nedenlerden dolayı sonuçsuz kalmıştır.
1600’lü yılların başından itibaren İngiltere, Fransa ve Hollanda gibi
Avrupalı devletlerin, izlediği Merkantilizm sistemi sayesinde sermayeleri
güçlenmiştir.
Merkantilizm:
Bir devletin güçlenmesi ancak sahip olduğu altın ve gümüşle olacağını
savunan ekonomik görüştür.
Coğrafi keşiflerden sonra Avrupalı Devletler tarafından bu ekonomik
politika benimsenmiş ve bu politika gereğince hareket edilmiştir.
Amerika kıtasındaki altın, gümüş gibi değerli madenler Avrupa kıtasına
getirilmeye başlanmıştır.
Osmanlı toplumunda ticaretin ve sermayenin gayrimüslimlerin kontrolünde
olması nedeniyle Osmanlı Devleti, Avrupa devletlerinde olduğu gibi ulusal
sanayiye geçememiştir. Ticaretle uğraşan Gayrimüslim tüccarlar sermayelerini
sanayiden değil de daha çok tefecilikte kullanmışlardır.
Osmanlılarda aslında 1700’lerden sonra ülkenin ihtiyaçlarını dikkate alan
pek çok sanayileşme hamlesi yapılmış; ancak gerçek anlamda fabrikaların
kurulması 1800’lerin başlarını bulmuştur.
İlkin ordunun, donanmanın ve sarayın taleplerini karşılamak amacıyla bir
dizi fabrikalar kurulmuştur.
Tanzimat Dönemi’nden sonra; İstanbul ve çevresinde dokuma, çuha, basma ve
demir döküm fabrikaları ile feshane, tophane ve tersane açılmıştır. Fakat
Avrupalı devletlere verilen kapitülasyonlar sebebiyle bu fabrikalardan,
istenilen başarılar elde edilememiş ve kısa sürede yerli fabrikalar kapanma
noktasına gelmişlerdir.
Balta Limanı Antlaşması’nın Osmanlı Devleti’ne Etkisi (1838)
Kavalalı Mehmet Ali Paşa sorununda İngiltere’nin Osmanlıya yaptığı
yardımlar karşılığında, İngiltere ile 16 Ağustos 1838’de bir ticaret antlaşması
olan Balta Limanı Antlaşması imzalanmıştır.
Bu antlaşmaya göre; iç ve dış ticaretteki sınırlamaların kaldırılması ve
vergi muafiyetleri, yabancı malların ülkeye girişi kolaylaştırmış, böylece
Osmanlı ekonomisi dışarıya bağımlı hale gelmiştir.
Balta Limanı Antlaşmasında yabancı tüccarlardan alınan gümrük vergilerinin
düşürülmesiyle Avrupalı tüccarlarla rekabet edemeyen birçok Osmanlı esnafı
iflas etmiştir. Böylece Osmanlı toprakları Batı’nın sanayi ürünlerinin açık
pazarı haline gelmiştir. Osmanlı pazarları geniş ölçüde yabancıların denetimine
geçmiştir.
Balta Limanı Ticaret Antlaşmasıyla ekonomisi bozulan ve vergi gelirlerinden
yoksun kalan Osmanlı Devleti, 1853-1856 yılları arasında yapılan Kırım
Savaşı’nda dış borçlanmaya gitmiştir. Kırım Savaşının masraflarını karşılamak
amacıyla İngiltere ve Fransa’da ilk kez dış borç alınmıştır.
Kapitalist Avrupa’nın Sömürgeciliği
Eski çağlardan modern zamanlara gelene kadar farklı şekillerde uygulanan
Sömürgecilik, 1400’lü yılların sonlarından itibaren sistemli bir şekilde uygulanmaya
başlanmıştır.
Coğrafi keşiflerle birlikte, keşfedilen bölgelerdeki yerli halklar katliama
maruz kalmış, kültür varlıkları tamamen tahrip edilmiş ve Afrika’nın yerli
halkları köleleştirilmiştir.
Yeni keşfedilen yerlerdeki İşgücü ihtiyacı, köle ticaretini ortaya
çıkarmıştır.
EKONOMİYİ DÜZELTME ÇABALARI
Osmanlı Devleti’nde fetihlerin durması, artan savaş maliyetleri ve vergi
gelirlerinin azalması bütçe açıklarına sebep olmuş ve yaşanan mali krizler
sonucu dış borçlanma başlamıştır.
1600’lü yılların ortalarına kadar yaşanan bütçe açıkları, Galata bankerleri
olarak bilinen sermaye sahiplerinden alınan kredilerle kapatılmıştır.
1800’lü yılların ortalarında (1854) Kırım Savaşı sırasında ordunun
ihtiyaçlarını karşılamak için İngiltere ve Fransa’dan ilk kez borç para
alınmıştır.
Yüzsek faizle aldığı Dış borçları ödeyemeyen Osmanlı Devleti, “Esham-ı
cedide” adı verilen hazine bonosu çıkarmıştır.
Zamanla ekonomisi bozulan Osmanlı Devleti, aldığı dış borçların faizini
dahi ödeyemez duruma gelmiştir.
II. Abdülhamit döneminde çıkarılan Muharrem Kararnamesiyle devlet iflasını
açıklamış ve batılı devletler Osmanlılardan borçlarını tahsil etmek için
1881’de ‘’Duyun-ı Umumiye’’ adı verilen ‘’Genel Borçlar İdaresi’’ni
kurmuşlardır. Böylece ekonomi yabancıların denetimine girmiş ve mali
bağımsızlık kaybedilmiştir.
Duyun-ı Umumiye İdaresi: İngiltere, Fransa, Almanya, İtalya, Avusturya,
Osmanlı ve Galata bankerlerini temsil eden yedi kişilik bir konseyden
oluşmuştur.
Osmanlı Devletinin ekonomik bağımsızlığına ters düşen Duyunu-ı Umumiye İdaresi, ancak 1923 tarihli Lozan Barış Antlaşmasıyla kaldırılmıştır.
Millî İktisat Politikası
Osmanlılarda yerli halk tarım, ticaret, küçük esnaflık ve zanaatkarlıkla
uğraşırken, Rumlar ile Ermeniler ticaretle uğraşmışlar zenginleşmişlerdir.
Böylece yabancılar Osmanlı hükûmetinin para ve maliye politikalarını
yürütür hale gelmişlerdir.
II. Meşrutiyet’in ilanından sonra İttihat ve Terakki Partisinin iktidara
gelmesiyle birçok alanda Milliyetçilik politikası izlenmeye başlandı.
İttihatçılar yabancıların Osmanlı ekonomisi üzerindeki etkilerini kırmak
için yerli sanayicileri desteklemişler ve Teşvik-i Sanayi Kanunu’nu
çıkarmışlardır.
İttihatçıların benimsediği Millî İktisat Politikası, I. Dünya Savaşı’nın
başlamasıyla uygulamaya konmuştur.