3. ÜNİTE DEVLETLEŞME
SÜRECİNDE SAVAŞÇILAR VE ASKERLER
BEYLİK DÖNEMİ’NDE OSMANLI’NIN ASKERÎ GÜCÜ
Osmanlıların XVII. yüzyıla kadar; Asya, Avrupa ve Orta
Doğu’nun siyasetini belirlemesinde askerî teşkilatlanmaya önem vermesi
etkili olmuştur.
Osmanlı Beyliği’nin başlangıçta düzenli askerî
birlikleri yoktur. Osmanlı Beyliği’nin ilk savaşçı sınıfını, Osman Gazi’nin
etrafında gaza ve ganimet amaçlı toplanan alplar ve gaziler oluşur. Anadolu’nun
uç bölgelerinde toplanan Türkmenler doğuda Moğollara; batıda Bizanslılara karşı
gaza hareketinin ön safında mücadele etmiştir. Karamürsel Alp, Konur Alp,
Gündüz Alp, Akçakoca, Samsa Çavuş gibi alplar bu silsilenin en
tanınmışlarındandır.
Beylik Dönemi’nde, Ahiyân-ı Rûm (Ahiler), Bâcıyân-ı Rûm,
Abdalân-ı Rûm, Gaziyân-ı Rûm adlarıyla anılan zümreler de seferlere
katılmıştır. Ahilik, Anadolu’da etkili olan meslekî, dinî, ahlaki ve askerî
talim ve terbiye ile donanmış bir toplumsal yapıdır.
Bâcıyân-ı Rûm adıyla Ahiliğe denk bir kadınlar
teşkilatı bu dönemde etkilidir.
Abdalân-ı Rûm, savaşçı dervişlerin oluşturduğu
teşkilattır.
Gaziyân-ı Rûm ise alpları ifade etmiştir.
Osmanlıların İlk Düzenli Askeri Birliği: Yaya ve
Müsellemler, Orhan Bey zamanında Vezir Alâeddin Paşa ve Bursa Kadısı Çandarlı
Kara Halil’in teklifleri doğrultusunda Bursa’nın fethinden sonra oluşturuldu.
Düzenli birliklerin atsız askerine “yaya”, atlı askerine de “müsellem” adı
verildi. Biner kişilik gruplar hâlinde teşkilatlanan yaya ve müsellemlere alınacak
askerler, Vezir Çandarlı Kara Halil tarafından Türk gençleri arasından
seçilmiştir. Yaya denilen piyade sınıfında her on kişiye bir onbaşı, her yüz
kişiye bir yüzbaşı tayin edilmiştir. Müsellem adı verilen atlı birliklerde ise
her otuz kişi bir ocağı meydana getirmiştir.
Not: 15. yüzyılın ortalarına kadar fiilen silahlı
hizmette bulunmuş olan yaya ve müsellemler, Kapıkulu Ocaklarının gelişmesiyle
yerlerini onlara bırakmıştır.
Not:
Askerî sınıfa mensup olan kimseler ve vezirler, özel bir kıyafet giyerek
halktan ayırt edildi askerlerin “ak börk” giymeleri kararlaştırıldı.
TIMAR SİSTEMİ
Osmanlı Devleti; fetih siyaseti sayesinde farklı
ekonomik sistem ve çeşitli kültürlere sahip toplulukları da bünyesine
katmıştır. Fethedilen yerlerin idaresi ve merkezî otoritenin bu bölgelerde de
sağlanması için yeni bir sistem oluşturmuştur. Oluşturulan bu sistem hem
merkezden uzak toprakların idaresini hem de toprağın işlenmesini sağlamıştır.
Osmanlı Devleti daha önce de Büyük Selçuklular
tarafından kullanılan İkta sistemini geliştirip tımar sistemini ortaya
çıkarmıştır.
Tımar; geçimleri veya hizmetlerine ait masrafları
karşılamak üzere bir kısım asker ve memura, vergi toplama yetkisinin devredilmesi
anlamına gelmektedir. Tımar sahiplerine ise“ehli tımar veya Tımarlı Sipahi”
denilmektedir. Tımar sisteminin uygulanması ile vergilerin bir kısmı bölgedeki
devlet görevlilerinin maaşlarını karşılamak için bırakılmış ve kalan kısmı
hazineye aktarılmıştır.
Tımar sisteminin uygulanmasında ilk aşama, fethedilen
herhangi bir bölgenin tahririnin (yazılımı) yapılarak vergi gelirlerinin
belirlenmesidir. Bu gelirler, farklı büyüklükte parçalara ayrılarak ilgili
şahısların rütbe ve mevkilerine göre dirlik olarak verilmiştir.
Tımar sistemi içerisinde yer alan bu dirlikler gelir durumuna göre has, zeamet
ve tımar olarak üçe ayrılmıştır. Tımarlı Sipahiler, padişahın taşradaki
temsilcileri olarak idari yöneticilik görev de yapmıştır.
OSMANLI TOPLUMUNDA ASKERÎLER VE REAYA
Osmanlı Devleti’nde idari sisteme bağlı olarak hem
askerlik hizmeti yapan hem de memur statüsünde bulunan askerî sınıf oluşmuştur.
Askeri sınıfa mensup olan beylerbeyi, sancakbeyi, Tımarlı Sipahi gibi kişiler
vergi vermez ve yaptıkları askerlik hizmetleri karşılığı bir yerin veya bir
köyün vergisini toplama yetkisine sahip olurlardı.
Vergi veren şehir, kasaba ve köy ahalisi ile
konar-göçerlere ise “reaya” denirdi.
Not: Osmanlı Devleti’nde, askerî ve reaya ayrımı, tımar
sisteminin siyasi ve ekonomik temellerine dayanmaktadır.
Not: Tımar sistemi içerisinde yer alan reayanın ve
Tımarlı Sipahi’nin bir takım sorumlulukları bulunurdu.
Görevleri dışında reayanın karşılıksız çalıştırılması
yasaktı. Köylü, kendisine tahsis edilen toprağı işlemek ve vergisini sipahiye
ödemekle yükümlüydü. Köylü, keyfî olarak tarlasını boş bırakamaz, çiftini,
çubuğunu terk edip bir başka memlekete gidemezdi. Bu sistemin denetlenmesi
kadıya aitti.
Not: Tımar topraklarının devlet mülkü olması nedeniyle
miras bırakılması, satılması, kiraya verilmesi, vakfedilmesi ve bağışlanması
yasaktı.
Tımarlı Sipahiler taşrada merkezî otoritenin temsilcisi
olmuştu. Tımarlı Sipahi, vergi toplayarak hem kendini geçindirmek hem de
tımarın büyüklüğüne göre cebelü adı verilen askeri yetiştirmek zorundaydı.
Tımar sahipleri, savaş zamanında hazırladıkları cebelülerle birlikte sefere
katılırdı. Seferlere katılmayan sipahilerin dirlikleri ellerinden alınırdı.
Not: Osmanlı Devleti’nde Tımarlı Sipahilerden başka yine
eyalet askeri statüsünde akıncılar, deliler, yörükler, beşliler, yayalar ve
müsellemler gibi yardımcı kuvvetler kullanılmıştır.
YENİÇERİ OCAĞI VE TIMARLI SİPAHİLER
Osmanlı Devleti’nde askerî
güç olarak eyalet askerleri ve yeniçeriler etkin bir şekilde kullanılmıştır.
Merkezde Kapıkulu askerleri ile eyaletlerde Tımarlı Sipahilerden oluşan Osmanlı
ordusu, 16. yüzyılın sonlarına kadar dünyanın en mükemmel düzenli ordusudur.
Askerî eğitim alarak yetiştirilen Tımarlı Sipahiler hem
tarım ekonomisini hem de bölge halkının mal ve can güvenliğini korumuştur.
Büyük çoğunluğu İstanbul’da bulunan yeniçeriler ise daha
çocuk yaşta başlayan özel bir askerî eğitimle yetiştirilmiş seçkin
askerlerden oluşmuştur.
Not: Asayiş ve güvenliği sağlamak için birinci derecede
sorumlu olan yeniçeriler ve Tımarlı Sipahiler, sahip oldukları askerî, hukuki,
idari görev ve yetkileri ile merkezî devletin otoritesini temsil etmiştir.
Osmanlı Devleti’nin ilk dönemlerinde devşirme kökenli
askerî sınıf, merkezî otoritenin kurulmasında etkili olmuştur. Bu otorite
kurulurken devşirme kökenli yeniçeriler ve yöneticiler, Tımarlı Sipahilere karşı
bir denge unsuru oluşturmuştur. Osmanlılar, bu askerî gruplardan herhangi
birisinin imtiyazlı ve güçlü bir sınıf hâline gelmesine
izin vermemiştir.
YENİÇERİLER
VE DEVŞİRME SİSTEMİ
Edirne’nin fethinden sonra Rumeli’deki diğer fetihlerle
savaş esirlerinin sayısında büyük bir artış oldu. Bu esirlerden yararlanmak
için Pencik sistemi uygulanmaya başlandı. Pencik usulüne göre savaş esirlerinin
beşte biri asker olmak üzere devlet tarafından alınırdı. Bu oran, İslam
hukukuna göre ganimetin beşte birinin Beytü’l-mal’a ait olması esasından ortaya
çıkmıştı.
·
Not: Pencik sisteminin benzeri Osmanlı Devleti’nden önce
Emeviler, Abbasiler ve Selçuklular gibi devletlerde gulâm sistemi olarak
uygulanırdı. Osmanlılar, kendinden önceki İslam devletlerinde görülen gulâm
sistemini geliştirerek daha üst bir seviyeye taşımıştı.
Kazasker Çandarlı Kara Halil’in çalışmaları ile Pencik
sistemi uygulanmaya başlandı. Kurulan bu askerî teşkilata “Yeniçeri Ocağı”,
askerlerine ise “Yeniçeri” adı verildi. Yeniçeri Ocağı, Avrupa’da ilk daimî
orduydu. Bu sisteme göre esirler arasından seçilenler, Anadolu’daki ailelerin
yanına verilir ve burada Türk İslam âdet ve geleneklerini öğrenirdi. Esirler,
askerî eğitim için “Acemi Ocağı” adı verilen teşkilata alınırdı.
Not: İlk Acemi Ocağı I. Murad
zamanında Gelibolu’da kuruldu.
Not: Bir askerî okul statüsündeki bu ocak, sadece
Yeniçeri Ocağının değil bütün Kapıkulu yani merkez ocaklarının asker ihtiyacını
karşılardı.
Acemiler eğitim ve hizmetlerini tamamladıktan sonra
yeniçeri olarak atanır ve başlarına ak börk giydirilirdi. Ankara Savaşı’ndan sonra
Pencik sistemi devam ettirilemedi. Pencik sisteminin uygulanamaması Kapıkulu
Ocaklarının asker ihtiyacı karşılanamadı. Rumeli’deki Hristiyan halktan
devşirme yöntemiyle belirli sayıda çocuğun alınmasına karar verildi.
Devşirme sistemi, Çelebi Mehmet zamanında uygulanmaya başladıysa
da II. Murad zamanında kanun hâline getirildi.
Devşirme Kanunu’na göre Osmanlı halkından, şartları
elverişli Hristiyan çocuklar belli bir eğitimden geçirildikten sonra Kapıkulu
askeri yapılmıştır. Devşirmeler, Acemi Ocağında yedi sekiz yıl kadar eğitim
gördükten sonra yeteneklerine göre yeniçeri, cebeci, topçu, top arabacısı ve
Kapıkulu süvarisi şeklinde ayrılırdı. Yeniçeri Ocağının başında Yeniçeri Ağası
bulunurdu.
Not: Yeniçeri Ocağına veya
öteki Kapıkulu Ocaklarına geçişlerine bedergâh veya kapıya çıkma denirdi.
OSMANLI’NIN KILICI YENİÇERİLER
Osmanlı Devleti’nin düzenli ve maaşlı ordusu olan
Kapıkulu Ocağının piyadelerine “Yeniçeri”, süvarilerine ise “Kapıkulu Sipahisi”
denilirdi.
Kapıkulu ordusunun içerisinde farklı askerî sınıflar da
vardı. Kapıkulu ordusu içerisinde önemli bir unsur olan Yeniçeriler, ilk kez I.
Murad Devri’nde bin kişilik bir birlik olarak kuruldu.
Yeniçeri Ocağı, 16. yüzyılın sonlarına doğru 40 bin
kişilik bir ordu hâline dönüştü. Yeniçeri Ocağı ile birlikte Osmanlı
Devleti’nde profesyonel askerlik başladı.