6.ÜNİTE: SULTAN VE OSMANLI MERKEZ TEŞKİLATI
OSMANLI’NIN KALBİ: TOPKAPI SARAYI
Osmanlı Devleti’nde bilinen ilk sarayı Orhan Gazi tarafından Bursa’da
yaptırmıştır. I. Murad Devri’nde Edirne Sarayı inşa edilmiştir. Topkapı Sarayı,
1465-1478 yılları arasında Fatih Sultan Mehmet tarafından yaptırılmıştır.
Padişah, ailesi ile birlikte Topkapı Sarayı’nda ikamet etmiş ve devlet
buradan yönetilmiş ayrıca Topkapı Sarayı Devlet adamlarının yetiştirildiği en
önemli eğitim merkezi olarak kullanılmıştır.
Saray: Dış saray denilen Birun, İç saray denilen Enderun ve Harem olmak üzere üç
ana bölümden meydana gelmiştir. Ana giriş kapısı Bab-ı Hümâyun, orta kapı
Babüsselam ve padişahın huzuruna açılan Babüssaade kapıları, bölümler arasında
geçişi sağlamıştır.
Birun, Farsça’da “dış” anlamına gelir ve sarayın en geniş bölümüdür. Saray
muhafızları ve sarayın çalışanları burada bulunur.
Enderun, Farsça “iç” anlamına gelir. Devşirme çocuklarının eğitildiği ve Osmanlı
devlet sisteminin üst düzey yöneticilerinin yetiştirildiği bir okul
niteliğindeki Enderun Mektebi bu bölümde yer alırdı.Padişahın özel hizmetlerini
gören iç oğlanlar adı verilen hizmetliler burada eğitilirdi. Kutsal
Emanetler’in de yer aldığı Hırka-i Saadet Dairesi bu bölümünde bulunurdu.
Harem, Arapça “yasak” anlamına gelir. Padişahın özel hayatını sürdürdüğü bölümdür.
Disiplin ve protokol kurallarının geçerli olduğu haremde cariyeler; edebiyat,
müzik, güzel sanatlar, el işleri, güzel konuşma, zerafet öğrenirler ve
beylerbeyi, sancakbeyi, vezir gibi üst rütbeli devlet adamlarıyla evlenirlerdi.
Saray Görevlileri
Osmanlı Devleti, kendine has protokol kurallarıyla tarihe mal olmuş büyük
devletlerdendir. Yönetimde mutlak söz sahibi olan padişah bile protokol
kuralları çerçevesinde yaşamıştır. Padişahın evi olan Harem-i Hümâyun bölümünün
genel sorumlusu Dârüssaâde ağasıydı.
Divân-ı Hümâyun:
Osmanlılarda Devlet meselelerinin görüşülüp karar bağlandığı Divan
Teşkilatı, Orhan Bey zamanında kuruldu. ‘’Devlet kurulu’’ anlamına gelen
Divan-ı Hümayunda siyaset, hukuk, sosyal, ordu, ekonomi ile ilgili her türlü
konu görüşülüp tartışılır ve padişahın onayı ile karara bağlanırdı. Divan
toplantıları Topkapı Saray’ında yapılırdı.
Orhan Bey zamanından Fatih Dönemi’ne kadar Divan toplantıları her gün
yapılmaktaydı. Fatih’le birlikte toplantılar haftada dört güne indirilmişti.17.
yüzyılda Divan toplantıları haftada iki güne düştü. 18. yüzyılda ise
Divân-ı Hümâyun idari bir kurum olarak işlevini kaybetmeye başladı.
Not: Divân-ı Hümâyun; günümüzde Danıştay, Yargıtay, Anayasa Mahkemesi,
Bakanlar Kurulu gibi kurumların görevini yerine getiren önemli bir kuruldu.
Divan’da alınan kararlar Osmanlı hukukuna göre kanun sayılırdı.
Divân-ı Hümâyun; din ve millet ayrımı yapmaksızın, hangi meslek grubundan
olursa olsun herkese açıktı.
PADİŞAH, HANEDAN VE KANUNNAME-İ ALİ OSMAN
Osmanlılarda devlet düzeninde Ülkenin ve devletin tek sahibi padişahtır. Osmanlı
siyasi hayatında bütünlüğün ve istikrarın devam etmesi ancak bu prensibin
korunmasıyla sağlanmıştır. Osmanlılarda Mutlak otorite
padişahtır. Devletin kurucusu, mülkün sahibi padişahtır.
Padişahın mührünü taşıyan Veziriazam, devlet yönetiminde padişahı temsil
etmiş ve geniş yetkilere sahip olmuştur.
Eski Türk devlet geleneğine göre ülke, hanedanın ortak malı kabul edilirdi. Bu
anlayışı sürdüren Osmanlılarda Tahta geçiş konusunda hanedan üyeleri arasında
taht mücadelesi yaşanmıştır.
Osmanlı Devleti’nde merkezî otoritenin güçlendirilmesi ve istikrarın
sağlanması için Veraset sisteminde bazı değişikliklere gidilmiştir.
Eski Türk geleneğinde ‘’Devlet toprakları Hanedan üyelerinin malıdır’’
anlayışı vardır.
Murad Dönemi’nde “Devletin toprakları padişah ve oğullarınındır.” anlayışı
kabul edilmiştir.
Fatih Devri’nde ise “Devletin toprakları padişahındır.” anlayışı
getirilmiştir.
Not: Fatih Döneminde hazırlanan ‘’Kanunname-i Ali Osman’’ yasasıyla Merkezî
otoritenin güçlendirilmesi ve devletin bekası için padişahlara kendi
kardeşlerini öldürme izni verilmiştir.
Fetret Devri’nde yaşanan taht mücadeleleri ve taht üzerinde hak iddia
hanedan üyelerinin çıkardığı karışıklıklar devletin bütünlüğünü tehlikeye
sokmuştur. Mutlak otoritesini güçlendirmek isteyen Fatih, daha önce var olan
kanunlarla kendisinin düzenlemiş olduğu kanunları birleştirerek “Kanunname-i
Ali Osman”ı oluşturmuş ve padişaha, diğer şehzadeleri öldürme hak ve yetkisi
verilmiştir. Devletin parçalanmasının önüne geçmek ve merkezi otoriteyi
güçlendirmek için Kanunamei Ali Osman hazırlanmıştır.
Fatih döneminde Merkezi otoriteyi güçlendirmek için Padişah, Divan-ı
-Hümayunun başkanlığını Veziriazama devretmiştir. Divan-ı Hümâyun
toplantılarına 1475 yılına kadar padişahlar başkanlık etmiştir. Fatih’ten
itibaren Veziriazama geniş yetkiler verilmiş ve padişahın mutlak vekili olarak
Divân-ı Hümayun’a başkanlık etmeye başlamıştır. Padişah ise kendisine ayrılan
bir bölümde dilerse divan toplantılarını takip etmiştir.
Not: Padişahın Divanı Humayuna başkanlık etmek görevini Veziriazama
devretmesiyle Divân-ı Hümâyun bir karar organı olmaktan ziyade bir danışma
kurulu hâline dönüşmüştür.
Fatih Döneminde; Merkezî otoriteyi güçlendirmek için yapılan bir başka
düzenleme de haremden evlenme usulünün uygulanmasıdır. Fatih’ten itibaren
Osmanlı padişahları genellikle haremden evlenmiştir.
Fatih Döneminde Merkezî otoriteyi güçlü kılmak için yapılan bir diğer
uygulama ise müsadere usulüdür.
Müsadere: Haksız yollarla servet edinenleri cezalandırmak amacıyla devlet
tarafından kişinin malına el konulmasına verilen ad. Osmanlı Devleti’nin
kuruluş yıllarında sadece zimmetine mal geçirenlere ve isyancılara uygulanan bu
sistem, Fatih Sultan Mehmet Dönemi’nden itibaren bir gelenek hâline gelmiştir.
Müsadere sistemiyle kişisel mülk-servetin ailelerin elinde toplanması ve
aristokrat bir sınıfın oluşması engellenmek istenmiştir.
Siyasetnamelerde Padişahların Vasıfları
Bu tür eserler hem devrin hükümdarlarına ve devletin ileri gelenlerine hem
de daha sonra bu görevi üstleneceklere yol göstermek, tavsiyelerde bulunmak
amacıyla kaleme alınır.
Eserlerde siyaset konularına değinildiği gibi devletin işleyişi, idare
şekilleri ve devlet ileri gelenlerinin taşıması gereken özelliklere dair
bilgilere de yer verilmiştir.
Siyasetname veya nasihatname türündeki eserler, Osmanlı devlet yönetiminde
de özellikle yöneticiler için çok önemli bir yere sahiptir. Siyasetnamelere
göre devlet idaresinde adalet anlayışı en başta gelen erdemdir.
Not: Osmanlı Devleti’nde ilk siyasetname Şeyhoğlu Mustafa tarafından kaleme
alınan “Kenzü’l-Küberâ ve Mehekkü’l Ulemâ”dır.
Not: Sultan II. Murad’ın oğluna nasihatı olan “Nasihat-ı Sultan Murad”
padişahlar tarafından yazılan nasihatname geleneğine ait önemli örneklerden
biridir.
Osmanlı siyasetname geleneğine göre padişahta bulunması gereken vasıflardan
bazıları şunlardır:
Her konuda adil olmalıdır. İnsaflı, olgun, dürüst olmalı ayrıca yalan ve
iftiradan sakınmalıdır. Vefakâr olmalı, verdiği sözü yerine getirmelidir.
İffet, hikmet sahibi ve cesur olmalıdır.
Yönetici ve diğer kadroları seçerken liyakati gözetmeli, tayin, terfi ve
görevden alımlarda çok dikkatli davranmalıdır.
Divan üyeleri, tecrübeli devlet adamları, din adamları, ilim adamları ve
askerlerle fikir alışverişinde bulunmalıdır.
Verilen emirden sonra işin yapılıp yapılmadığını takip etmelidir.
Devlet memurlarından ve halkın durumundan haberdar olmak için casuslar
atamalıdır.
Halkı aydınlatmak için gönderilen vaizlerin hurafelerle halkı
kandırmamasına dikkat etmelidir.
Halkın malını, ırzını korumalı ve vergiyi zamanında adilce almalıdır
Kendisine emanet edilen devlet hazinesini boş yere harcamamalıdır.
İhtiyaç yokken cami ve medrese inşa etmemeli, özellikle yolların bakımı,
tamiri ve emniyetine dikkat etmelidir.
Şehzadelerin Eğitimi
Padişahın erkek çocukları olan şehzadelerin doğum haberi bir hatt-ı
hümayunla veziriazama bildirilirdi. Devlet adamları padişahı tebrik eder ve
hediyeler verirdi. Şehzade doğumları ülkede düzenlenen şenliklerle kutlanırdı.
Şehzadelerin hizmetlerinin karşılanması için annesi tarafından “usta” denilen
genç kızlar seçilirdi.
Not: Osmanlı Devleti, padişah adayı olması sebebiyle şehzadelerin eğitimine
çok önem vermişti.
Saray geleneğine göre dört yaşına gelen şehzade, haremdeki Şehzadegan
Mektebinde ilk eğitimine başlardı. “Bed-i Besmele Merasimi” denen ve bütün
devlet adamlarının katıldığı büyük bir törende şehzadeye, konusu besmele
öğretimi olan ilk dersi şeyhülislam verirdi. Şehzadeler eğitim hayatı boyunca
Kur’an-ı Kerim, tarih, coğrafya, Arapça, Farsça dersler alır; ok ve yay
yapmayı, güzel yazı yazmayı öğrenirdi.
I.Murad Dönemi’nden itibaren ise şehzadeler on dört on beş yaşına
geldiklerinde, sancakbeyi olarak görevlendirilmeye başlandı. Sancaklara vali
olarak atanan şehzadelere “Çelebi Sultan” denirdi. Sancağa çıkma izni verilen
şehzadeler, Şehzade Alayı denilen büyük bir törenle başkentten uğurlanırdı.
Sancağa çıkan şehzadenin yanında “Lala” denilen tecrübeli bir devlet adamı
bulunurdu. Şehzadelerin sancağa çıkmaları, devletin o bölgeye verdiği öneminde
bir göstergesi olarak kabul edilirdi. Sancak gelirlerine sahip olan
şehzadelerin masrafları da devlet hazinesine yük olmaktan çıkardı.
Not: Sancaklarda şehzadelerin başkanlık yaptığı, Divan-ı Hümayunun benzeri
Şehzade Divanları vardır. Şehzade, sancağı yönetirken kendi Divanı’na gelen
davalara bizzat bakmış ve devlet yönetimini uygulamalı olarak öğrenmiştir.
Sancakta bulunan Tımarlı Sipahiler şehzadeye bağlıdır. Savaşlarda ordu
komutanı olarak görev yapan şehzadeler olduğu gibi padişahın sefere çıktığı
zamanlarda İstanbul’da taht kaymakamı olarak kalanlar da olmuştur. Sancağa
çıkma usulüyle yetişen son padişah III. Mehmet’tir.
Not: 17. yüzyıldan itibaren şehzadeler eğitimlerini sarayda almaya başlamış
fakat bu durum, şehzadelerin devlet idaresinde tecrübesiz olmalarına neden
olmuştur.