5. ÜNİTE İSLAM MEDENİYETİNİN DOĞUŞU
İSLAMİYET’İN DOĞDUĞU DÖNEMDE DÜNYA
Not: İslamiyet’in doğduğu Arap Yarımadası (Arabistan); Batı'da, Basra körfezi,
Güney'de, Umman Denizi, Doğu'da Kızıldeniz ve Kuzeyde Suriye, Anadolu ile
çevrili yarımadaya verilen ad. Asya, Avrupa ve Afrika kıtalarının birbirine
yakın olduğu önemli bir noktada bulunmaktadır.
6. ve 7. yüzyıllarda Arabistan ve çevresinde dönemin iki büyük gücü olan
Doğu Roma ve Sasanî imparatorlukları hüküm sürmektedir. Bu dönemde Bizans
İmparatorluğu; Kafkaslar, Anadolu, Suriye ve Kuzey Afrika’ya kadar olan
bölgelere hâkimdir.
Afrika’da, Kızıldeniz’in kıyılarında ise Habeş Krallığı kurulmuştur.
Türklerin yoğun olarak yaşadığı Orta Asya bölgesinde ise Kök Türk Devleti
hüküm sürmektedir.
Not: Arap toplumu; çöllerde göçebe bir hayat süren bedeviler,
köyler ve şehirlerde yerleşik bir yaşam tarzına sahip hadari
denilen insanlardan oluşmaktadır.İslamiyet öncesi Arabistan’da insanlar;
hürler, mevaliler ve köleler olmak üzere üç sosyal sınıfa ayrılmıştı.
Kabilenin ana unsuru olan hürler tüm haklara sahipti. Herhangi bir hakka
sahip olmayan köle ve cariyeler (kadın köleler) alınıp satılabilir, miras
olarak bırakılabilir ve günlük işlerde çalıştırılabilirdi.
Bir köle azat edilirse mevali denilen sınıfa geçmiş
olurdu.
İslamiyet öncesi döneme Bedeviliğin yaygın olduğu bu dönemde insanların
medeniyet bakımından geri kalmaları, bilgisizlik ve gaflet içerisinde
bulunmaları, putlara tapmaları, kadınlara yönelik kötü tutumları gibi
nedenlerden dolayı Arap toplumunun İslamiyet öncesi dönemine, “Cahiliye Dönemi”
denir.
Not: İslamiyet öncesi Arabistan’da evlat edinme yaygındı ve evlatlık alınan
çocuk mirastan yararlanabilirdi. Bir erkek çok sayıda kadınla evlenebilir ve
eşlerini kolayca boşayabilirdi. Kadın ancak çocuğu olduktan sonra aileye kabul
edilirdi. İnsani hakların çoğundan yoksun bırakılan kadınlar, mirastan da pay
alamazdı.
Araplar, haram aylar olarak kabul edilen zilkade, zilhicce, muharrem ve
recep ayında savaş yapmazlardı. Bu aylarda yapılan savaşlara Ficar
Savaşları denilirdi.
İslamiyet’ten önce Arabistan’da; Nebatiler, Tedmür, Gassani, Main, Hire,
Sebe gibi devletler yaşamıştı.
Hz. Muhammed, 571 yılında Mekke şehrinde doğmuştur. Hz. Muhammed’in doğduğu
sıralarda ise Arap Yarımadası’nda siyasi birlik yoktu. Toplum kabilelerden
oluşurdu. Kabilelerin başında “şeyh” veya “seyyid” denilen
kabilenin büyüğü bulunurdu. Kabileler arasında özellikle kan davalarına dayanan
savaşlar sık görülürdü.
Cahiliye Dönemi’nde Hz. Muhammed’in de gençlik yıllarında bizzat
katıldığı Hilfu’l-Fudûl birliktelik anlaşması ile güçlü
kişilerin güçsüzlerin mallarını gasp etmesi geleneğine karşı çıkanlar bir sivil
toplum yapısı da oluşturulmuştu. Arap toplumunda kabileler, İslami
Döneme kadar doğal olarak birleşip merkezî bir devlet oluşturamamıştı.
Arabistan genelinde inanış olarak Putperestlik hâkimdi. Bunun yanı sıra
Hristiyanlık, Musevilik ve Haniflik (Hz. İbrahim’in dini) dinlerine inananlar
da vardı.
Arabistan Yarımadası’nda ekonomi tarım, hayvancılık ve ticaret üzerine
kuruluydu. Hayvancılık özellikle bedevilerin geçim kaynağıydı.
Mekke, İslamiyet öncesinde de dinî bir merkezdi. Mekke’de günümüzdeki
fuarlara benzeyen panayırlar kurulur buralar Arabistan ticaretinde önemli bir
yer tutardı. Panayırlarda edebî sohbetler yapılır, şairler en güzel şiirlerini
buralarda okurdu. Bu şiirlerden beğenilenler Kâbe’nin duvarına asılırdı.
İSLAMİYET YAYILIYOR
Hz. Muhammed Mekke'nin ileri gelen kabilelerinden Kureyş kabilesinin
Haşimoğulları kolunun mensubu Abdullah'ın oğludur. 571 yılında doğdu. Doğmadan
babasını, yedi yaşında da Annesi Amine'yi kaybetti. Dedesi ve Amcası
kontrolünde büyüdü. 25 yaşında ticaretle uğraşırken Hz. Hatice ile evlendi. 40
yaşına geldiğinde sık gittiği Hira dağında ilk vahiyi Cebrail vasıtası ile
"Oku" olarak geldi.
Hz. Muhammed durumu ilk önce yakınlarına açtı. Hz. Muhammed'e ilk
inananlar: Hz. Hatice (İlk kadın),Hz. Ebubekir (İlk zengin), Hz. Ali (İlk
çocuk), Hz. Zeyd (İlk köle)’dir. Hz. Muhammed’e 610 yılında Allah tarafından
Cebrail aracılığı ile ilk vahiy gönderilmiştir
İslam dini; Cahiliye Dönemi’nde gündelik yaşamın bir parçası olan putlara
tapma, falcılık, büyücülük, kan davaları, gasp, içki, zina, faiz ve kadınlara
kötü muamele gibi birçok kötü alışkanlığı yasaklamıştır.
Mekke müşriklerinin çoğu, daha önceden Muhammed’ül-Emin (güvenilir)
lakabını taktıkları Hz. Muhammed’in çağrısına, olumlu karşılık vermemiştir.
İslam’ın ilk dönemlerinde kayıtsız kalma, alay etme şeklinde kendini gösteren
tepkiler ilerleyen zamanlarda, Müslümanlara yönelik şiddete ve işkencelere
dönüşmüştür.
Müslümanlar ise yapılan bütün bu zulümlere aynı şekilde karşılık
vermemişler ve Hz. Peygamber’in izniyle güvenli gördükleri yerlere hicretle
yetinmişlerdir.(Habesistan gibi)
Hz. Muhammed, Müslümanlara hicret için müsaade etmesine rağmen kendisi
Mekke’de kalarak İslamiyet’i yayma faaliyetlerine devam etmiştir.
620 yılında Medine’den Cahiliye Devri adetlerine göre hac vazifesini yapmak
ve çevrede kurulan panayırlara katılmak için Mekke’ye gelen bazı kişilerle
Akabe denilen mevkiide görüşmüş ve onları İslam’a davet etmiştir.(I.Akabe
Görüşmesi) Bu kişiler İslam’ı kabul etmiş ve Hz. Peygamber’i koruyacaklarına
dair biat (söz) vermiştir.
Medine’ye dönen bu kişiler burada İslam’ı yaymış ve yeni Müslüman olanlarla
birlikte 621 ve 622 yıllarında aynı yerde iki kez daha Hz. Muhammed ile görüşmüştür.
İslam tarihine bu görüşmeler Akabe Biatları olarak geçmiştir.
Mekkeli müşrikler, 622 yılında İslamiyet’in yayılmasını engellemek için Hz.
Muhammed’i öldürmeye karar vermişlerdir.
Hz. Peygamber’e, Cebrail tarafından vahiy yoluyla haber verildi ve hicrete
hazırlanması emredilmiştir. Hz. Muhammed, yanına Hz. Ebu Bekir’i de alarak
Medine’ye hicret etmiştir.
İlk Toplumsal Sözleşme :
Medine Dönemi (622-632)
Hicret sonrası Müslümanları Medine’ye yerleşmesi İslam’ın yayılmasında çok
önemlidir. Müslümanlar kısa zamanda bir güç halinde gelmiştir. Hicret eden
Medinelilere "Ensar", hicret edenlere "Muhacir" denir.
Hz. Muhammed, Medine’de kabileciliğe ve toplum içindeki çatışmalara son
vermek, Medine'ye hicret etmek zorunda kalan Müslümanları, yerli halk ile
kaynaştırarak bütün üstünlük iddialarını ortadan kaldırmak istemiştir.
Hz. Muhammed’in hicret ettiği dönemde, Arabistan genelinde olduğu gibi
Medine’de de karışıklıklar vardır. Evs ile Hazrec isimli müşrik Arap
kabilelerinin gerek kendi aralarında gerekse Yahudilerle yaşadıkları çekişmeler
yaşamı zorlaştırmaktadır. Hz. Peygamber; Müslümanlar arasında birliği
sağladıktan sonra Medine’de bulunan başka dinden insanları dışlamak, şehirden
çıkarmak veya onlara husumet beslemek gibi bir tutum içine girmemiştir.
Medine Sözleşmesi
İslam Devleti’nin ilk yazılı anlaşması olan Medine Sözleşmesi
imzalanmıştır. Toplumdaki bireylerin birbirleriyle ve yabancılarla olan
ilişkileri, din ve vicdan hürriyeti, hak ve sorumlulukları belirli esaslara
bağlanmıştır
Medine Sözleşmesi, genel olarak yargı kuralların titizlikle uygulanmasını
temel almış; doğruluk, iyilik, adalet, yardımlaşma, istişare, barış ve
dokunulmazlık gibi kavramları yürürlüğe koymuştur.
İslamiyet’in Varoluş Mücadelesi
Hz. Peygamber’in Medine içerisinde birliği sağlama faaliyetleri, her ne
kadar toplumsal barışı hedeflese de içeriden bazı kimseler bu durumdan rahatsız
olmuştur.
Mekke müşriklerine haberler göndermişler, Kureyş müşrikleri de yazmış
oldukları mektuplar ile Müslümanları yalnızlaştırmaya ve ekonomik ambargo
uygulamaya başlamışlardır.
Hz. Muhammed'in savaş ve seferleri
Bedir Savaşı (624)
Hicret eden Müslümanların mallarının Mekkelilerce yağmalanıp Şam'da
satılması üzerine, Müslümanların Mekkeli tüccarların yollarını kesmeleri
üzerine yapılan savaştır.
Savaş sonucunda Mekkeliler Müslümanların üç katı olmalarına rağmen Bedir
kuyusu yakınında yenildiler. Ebu Cehil dahil pek çok müşrik öldü, Bir kısmı ise
esir alındı.
Sonuçları: Müslümanların kendilerine olan güvenleri arttı. Mekkelilerin itibarı zayıfladı.
Hz. Muhammed'e duyulan güven arttı. Şam ticaret yolu Müslümanların
eline geçti. (Kısa bir süre için) İslam hukukunun temeli atıldı. İlk
ganimet alındı. Esir edilenler 10 Müslüman okutmaları şartı ile serbest
bırakıldı. İslamiyet hızla yayılmaya başladı. Müslümanların ilk zaferi, ilk
savaşı oldu.
Uhud Savaşı (625)
Mekkeli müşrikler, Bedir Savaşı’nın intikamını almak, Müslümanların
denetimine geçen Suriye-Mısır ticaret yolunu tekrar ele geçirmek amacı ile
başlattıkları savaştır.
Hz. Peygamber’in ordunun güvenliğini sağlamak için Ayneyn Tepesi’ne
yerleştirdiği okçuların yerlerini terk etmesi nedeniyle Müslümanlar bozguna
uğramıştır. Hz. Peygamber’in yaralandığı bu savaşta, Hz. Hamza şehit olmuştur.
Savaş sonunda Mekkeli müşrikler tam bir galibiyet kazanamamış ve geri
dönmüşlerdir.
Hendek Savaşı (627)
Uhut savaşı sonunda Medine'den çıkarılan Yahudilerin teşviki ile
Mekkeli'ler tekrar harekete geçti.
Savaştan haberdar olan Müslümanlar korunmak için Medine’nin etrafına
Selmanî Farisi'nin de gayretleri ile hendek kazdılar.
Mekkeliler Yahudilerle işbirliği yapamayıp geri çekildiler. Medineli
Müslümanların son savunma savaşlarıdır. Bu savaş sonunda Yahudiler Medine'de
çıkarıldılar.
Hudeybiye Antlaşması (628)
Mekke'den Medine'ye hicret eden Müslümanlar hem memleket özlemini gidermek
hem de Kâbe'yi tavaf ederek umre ibadetlerini yapmak istemiştir.
Hz. Peygamber’in de bu yönde karar vermesiyle Müslümanlar yola çıkmıştır.
Müşrikler ise Müslümanları Mekke'ye sokmamak için kendi aralarında sözleştiler.
Hz. Peygamber geliş amaçlarını bildirmek için Hz. Osman’ı elçi olarak
göndermiş fakat Hz. Osman, Mekke'de esir edilmiştir.
Hz. Peygamber, yanındaki sahabelerden Mekkelilere karşı koymak ve Hz.
Osman’ı kurtarmak için biat almıştır.
Durumun ciddiyetini anlayan Mekkeliler gönderdikleri bir elçi vasıtası ile
Hudeybiye Antlaşması’nı yapmışlardır.
Bu antlaşmaya göre Müslümanlar, o yıl Mekke'ye giremeyecek ve umre
yapamayacaktır. Mekkeli bir kimse Hz. Muhammed’in yanına kaçarsa velisinin
isteği üzerine geri verilecek, fakat bir Müslüman kaçarak Mekke’ye sığınırsa
iade edilmeyecektir.
Bu barış antlaşması ile önceleri Müslümanların aleyhine görünen gelişmeler
sonradan lehlerine dönmüştür. Mekke’de Müslüman sayısı hızla artmıştır.
Medineli Müslümanlar ilk kez hukuken Mekkelilerce tanınmışlardır. Medine
Devletinin güney sınırı güven altına alınmıştır.
Hayber’in Fethi (629)
Yahudiler, Şam ticaret yolunu tehdit edip Müslüman ticaret kervanlarına
zarar vermeye ve Mekkeli müşrikleri Müslümanlara karşı kışkırtmaya devam
etmeleri üzerine başlayan savaştır.
Hz. Peygamber, Yahudilerin bulunduğu Hayber üzerine düzenlediği bu
seferinde başarı elde etti. Kale kuşatılarak kısa sürede ele geçirildi. Bu
zaferle Şam ticaret yolunun güvenliği sağlandı.
Mute Savaşı (629)
Hz. Muhammed çevre ülke ve hükümdarlara elçiler veya mektuplar göndererek
onları da İslam’a davet etmiştir.
Hristiyan Gassanilere de bu dönemde bir elçi gönderilmiş fakat elçi,
Gassani valisi tarafından öldürülmüştür. Bu gelişme üzerine Hz. Peygamber bir
ordu hazırlayarak bölgeye sevk etti. Gassani hükümdarı, Bizans’tan yardım
istedi.
Bölgeye gelen Bizans ordusu ile Müslümanlar arasında bir savaş yapıldı. Bu
savaş Müslümanlarla Bizans arasındaki ilk savaştır.
Mekke’nin Fethi (630)
Hudeybiye Antlaşması gereği Mekkeli müşriklerle Medineli Müslümanlar
birbirlerinin müttefiklerine saldırmayacaktı fakat Mekkeli müşrikler, bu
antlaşmaya sadık kalmamışlardı.
Hz. Peygamber ordusuyla Mekke üzerine yürümüştür. Şehre giren Müslüman
birlikler, ciddi bir direniş ile karşılaşmamış veMekke’nin fetih
tamamlanmıştır.
Her zaman barışçıl bir siyaset izleyen Hz. Peygamber, ilk olarak genel af
ilan etmiş, kimsenin malına dokunulmamış ve esirler serbest bırakılmıştır.
Mekke’nin Fethi’yle birlikte Kureyş müşriklerinin Hz. Peygamber ve
Müslümanlara karşı olan düşmanlığı sona ermiş, Hicaz Bölgesi’nde İslam’ın
yayılışının önündeki engeller ortadan kalkmıştır.
Huneyn Seferi (630)
Mekke'nin Müslümanlar tarafından fethi üzerine Taifliler, putperest diğer
kabileler ile birleşerek büyük bir ordu hazırlamıştır.
Hz. Peygamber, Huneyn’de toplanmış olan bu ordu ile yapılan savaşta
müşrikleri yenilgiye uğratmıştır.
Taif Seferi (630)
Huneyn Savaşı’nda Taiflilerin müşriklere yardım etmesi Hz. Muhammed, Taif
üzerine sefer düzenlemiştir.
Şehrin surlarla çevrili olması ve Taiflilerin şiddetli direnişleri
nedeniyle şehir fethedilememiştir. Yapılan mücadelelerden yıpranan Taifliler
ertesi sene Hz. Peygamber’e elçiler göndererek İslamiyet’i kabul etmiştir.
Tebük Seferi (631)
Bizans’ın Arabistan üzerine büyük bir sefer düzenleyeceği haberlerinin
alınması üzerine Hz. Muhammed ordusuyla sefere çıkmıştır.
Tebük mevkine gelindiğinde haberin asılsız olduğu öğrenilmiştir. İslam
ordusu savaş yapmadan geri dönmüştür. Tebük Seferi sırasında bölgede birçok
kabile Müslümanlığı kabul etmiştir
Veda Hutbesi
Hz. Muhammed Tebük Seferi dönüşünde Mekke'ye hacca gitti. 100 binden fazla
Müslüman katıldı. Peygamberlik ve islam dinini tebliğinin tamamlandığını bu
veda haccı ile bildirdi. Hz. Muhammed bu hacta Müslümanların uyarılmasına
özen göstermiştir.
Veda Haccı Müslümanların kardeş olduğunu, Kan davalarının sona erdiğini
Kadınlara ve kölelere iyi davranılmasını, Kuranın tamamlandığına bildirdi.
Not: Veda Haccı bir insan hakları beyannamesidir.
Dört Halife Dönemi (632-661)
İslam Tarihinde Hz. Muhammed'in vefatından, Hz. Ali'nin şehit edilmesine
kadar geçen döneme "Dört Halife Dönemi" denir. Seçimle
iş başına gelen halifeler devlet başkanlığı görevini yürütürlerdi.
1-Hz. Ebubekir Dönemi (632-634)
Medineli Müslümanların seçimi sonunda halife oldu. "Sıddık" adı
ile bilinir.
Hz. Muhammed'in vefatından sonra meydana gelen karışıklıkları Halid bin
Velid'in katkıları ile önledi. Zekat vermeyen ve dinden dönenlere mücadele
etti. Yalancı peygamberleri ortadan kaldırdı. (Ridde Olayı)
Halifeye, valilere ve ordu mensuplarına maaş bağladı. Hire seferi
düzenlenmiştir.
Kur'an ayetlerini bir kitap halinde topladı (Mushaf). Nedeni: Hz.
Muhammedin vefatı yalancı peygamberlerin ortaya çıkması, İslam’ın Arap
yarımadası dışında da yayılmaya başlaması, Hafızların savaşlarda şehit olup
sayılarını azaltması, Ayet ve hadislerin ayırt edilmesi, Kur'an’ın yazıldığı
malzemenin korunmasındaki zorluklardır.
Not: Kur'an'ın kitap halinde toplanması Görev: Zeyd b. Sabit'e verildi.
Ecnaddin savaşı kazanıldı (634). Bu savaş, Bizans’a karşı alınan ilk
zaferdir. Bu zaferle Suriye'nin kapıları açıldı.
2. Hz. Ömer Dönemi (634-644)
Hz. Ebubekir'in yerine halife olmuştur. İslam Devletinin İdari, siyasi,
askeri ve mali alanda devletin örgütlenmesine katkıda bulunmuştur.
İlk adli teşkilatı kurdu, kadılar ve valiler tayin edildi. Yargı ile
yönetim bir birinden ayrıldı.
Sürgün cezası konuldu. İçki içenlere ağır cezalar verildi. Mali
düzenlemeler yapıldı: Düzenli defter tutuldu. Arşiv oluşturuldu.İlk kez divan
kuruldu
Hicri takvim ilk kez kullanılmaya başlandı.
Sınırda ihtiyaçları karşılamak için ordugah şehirleri kuruldu. İlk kez
"ikta" sistemi uygulandı.İlk Eyalet sistemi geliştirildi.
Hz. Ebubekir döneminde başlayan fetihler sürdürüldü. Yermük (636) ile
Suriye tamamen alındı. İran’da hakimiyet kurulmasıyla Türklerle bu dönemle
sınır komşusu olundu.
İran; 634 de kaybedilen "Köprü" savaşı sonrasında 636 Kadisiye,
637 Celula ve 642 Nihavent savaşları ile Sasani Devleti ortadan kaldırıldı,
İran ele geçti. El Cezire (Yukarı Mezopotamya) fethedildi.
Mısır 639'da, İskenderiye ve Bablion 624'de ele geçirildi. İlk kez Kuzey
Afrika’da fetihler yapıldı. Azerbaycan ve Rey ele geçti.
İslam kültürü ilk kez farklı medeniyetler ile karşılaştı.
Hz. Ömer, 644 yılında İranlı bir köle tarafından şehit edildi.
3- Hz. Osman Dönemi (644-656)
Hz. Ömer'den sonra Şura ile seçilen halifedir. Emevi soyundan gelmektedir
Zinnureyn (İki nur sahibi) adı ile bilinir. Devletin önemli memurluk
valilik ve komutanlıklarına Emevi soyundan kimseler getirildi.
Müslümanlar arasında ilk huzursuzluklar bu dönemde baş gösterdi.
İlk islam donanması Muaviye tarafından Şam’da kuruldu.
Kur'an Kerim çoğaltıldı önemli merkezlere gönderildi. Hz. Osman’ın ölümü
ile kabileler arası mücadele başladı. İlk karışıklıklar başladı.
Horasan ve Azerbaycan fethedildi. Türklerle temasa geçildi. Maveraünnehir
ve Harezm, Gürcistan alındı. Kıbrıs fethedilmiştir. (649)
Doğu Roma ile savaşarak Zâtü’s-savârî denilen ilk deniz zafer
kazanılmıştır.
Trablusgarb ve Tunus bölgeleri alındı. Erzurum fethedildi. (663)
4. Hz. Ali Dönemi (656-661)
Hz. Osman’ın şehit edilmesinin ardından, Hz. Ali iç karışıklıkların
yaşandığı, İslam Devleti’nin parçalanma tehlikesiyle karşı karşıya kaldığı bir
ortamda halife seçilmiştir.
Hz. Osman zamanındaki olaylara sebep olduklarını düşündüğü valileri
görevlerinden alıp yerlerine yenilerini atamıştır
Hz. Osman'ın katillerinin bulunması gecikince kargaşa başlamıştır.
İslam Dünyasında İlk Ayrılıklar
Hz. Peygamber’in eşi Hz. Ayşe ve çevresindekiler, Hz. Osman’ın katillerinin
bir an önce bulunup cezalandırılmasını ve Müslümanların içinde bulundukları
kargaşa ortamından kurtulmasını istemiştir.
Kufe savaşı (Cemel Vakası, Deve olayı) (656) Sahabelerden
Talha, Zübeyr ve Hz. Ayşe kişiler Hz. Ali'ye karşı çıktılar. İlk ciddi
muhalefet oluştu. Hz. Ali ve Hz. Ayşe savaşı durdurmaya çalışmışsa da başarılı
olamadılar. Mücadelede Hz. Ali taraftarları üstün gelmiş ve Hz. Ayşe savaştan
sonra Medine'ye gönderilmiştir.
Not: Bu gelişmeden sonra Hz. Ali, Medine'ye dönmemiş ve devletin merkezini
Kûfe (Irak) yapmıştır.
Sıffin Savaşı (657) Muaviye, Hz. Osman’ın katillerinin
bulunmamasını gerekçe göstererek ayaklandı. Muaviye, Hz. Ali'nin
halifeliğini tanımadı. Ayaklanmayı bastırmak için Hz. Ali, Kûfe’den
hareket ederek Sıffin Ovası’na geldi.
110 gün süren savaş sonunda Kur'an'ın hakemliğine gidilir. Buna "Hakem
olayı" da denir. Hz. Al’inin halifeliğine son verilmiştir.
Muaviye'yi Amr İbnül-As halife ilan etmiştir.
Not: Hakem olayı ile Müslümanlar arasında birlik bozulmuştur. Müslümanlar,
Hariciler Şiirler ve Emeviler olmak üzere üçe ayrıldı. Bu olaylardan kısa süre
sonra Haricilerden bir kişi, Hz. Ali’yi sabah namazını kıldığı sırada şehit
etti. Böylece Dört halife devri sona erdi.
EMEVİLER
Hz. Ali’nin şehit edilmesinden sonra oğlu Hz. Hasan halife olarak kısa bir
süre İslam topraklarının bir kısmını yönetti. Ancak Muaviye’nin güçlü bir ordu
kurup geniş topraklara hükmetmesi pek çok Müslüman’ın onun halifeliğini kabul
etmesine neden oldu.
Hz. Hasan ‘da 661 yılında Muaviye’nin halifeliğini kabul etti.
Muaviye Dönemi
Muaviye’nin halifelik makamına geçmesiyle İslam tarihinde yeni bir dönem
başlamıştır. Muaviye, ilk dört halifenin seçilme şekillerinden farklı olarak
halifeliği kabilecilik anlayışı ve kılıç kuvvetiyle kazanmıştır.
Dört Halife’nin seçiminde, danışma yani istişare prensibi dikkate
alınmışken Muaviye’nin siyasi mücadeleyle bu makama gelmesi, hilafet sisteminin
özünde büyük değişikliklere neden olmuştur.
Muaviye’nin, oğlu Yezid’i veliaht tayin etmesi ve halifeliğin el
değiştirmesinde saltanat sisteminin ortaya çıkmasıyla yeni bir boyut kazanmıştır.
Muaviye, siyasi birliği sağladıktan sonra İslam fetihleri yeniden hız
kazanmıştır.
Türkistan yönündeki fetihler ile Kâbil, Buhara, Sicistan, Nesef ve Baykent
gibi yerleri ele geçirmiş ve büyük ganimetler elde etmiştir.
Muaviye; Bizans İmparatorluğu’na Anadolu üzerinden yapılan seferleri
düzenli bir hâle getirmiş, İstanbul kuşatılmış ancak sonuç alınamamıştır.
Deniz seferleri de yeniden başlamış, Rodos, Sakız gibi adalar alınmıştır.
Kuzey Afrika’da Berberilerle mücadele edilmiştir. Berberilerin bir kısmı
İslamiyet’i kabul etmiştir.
Yezit Dönemi
Saltanat usulü ile halife olan ilk kişidir.
Kuzey Afrika'nın fethi tamamlandı. Sınırlar Atlas Okyanusuna kadar ulaştı.
Hz. Hasan ve Hüseyin halifeliğin babadan oğula geçemiyeceğini
belirtince "Kerbela" olayı meydana geldi. (10
Muharrem 680) Hz. Hüseyin ve taraftarları Kerbela’da öldürüldü Bu olay üzerine
Müslümanlar; Şiilik ve Sünnilik mezhebi ortaya çıktı. Mezhep ayrılıkarı
kesinleşti.
Endülüs'e İslam taşındı (Ukbe b. Nafi öncülüğünde Tarık b. Ziyad'ın
gayretleri ile)
Not: İslam Tarihinde İspanya ve Portekiz’in bulunduğu İber Yarımadasına
Endülüs adı verilmiştir.
Abdülmelik Dönemi
Bozulan iç düzeni yeniden sağladı.
Mevalilerden alınan cizye vergisi kaldırılarak ayrımcılığa son
verilmiştir. Not: Emeviler döneminde Arap olmayan Müslümanlara
Mevali denilmiştir.
Arapça resmi dil olarak kabul edildi.
Kayrevan alındı. Sicilya ve Sardinya adalarına seferler düzenlendi.
İlk islam parası basıldı.
Velid Devri
İç düzeni sağladı. Bu dönemde Emevilerin en parlak dönemi yaşandı.
Horasan Valisi Kuteybe bin Müslim, Maveraünnehir Bölgesi’nde pek çok şehri
fethetmiştir.
Buhara, Semerkand ve Harezm gibi önemli Türk şehirleri onun zamanında Emevi
hâkimiyetine girmiştir.
Not: Emevilerin uyguladığı ırkçı ve milliyetçi politikalar nedeniyle bu
dönemde İslamiyet Türkler arasında yayılmamıştır.
Avrupa'da fetihler yapıldı. (Endülüs)
Kuzey Afrika genel valiliğine getirilen Musa bin Nusayr, Berberileri
egemenlik altına aldıktan sonra yönünü İspanya’ya dönmüştür. İspanya’ya
gönderilen Tarık bin Ziyad, Gotları mağlup etmiş ve belirli aralıklarla yapılan
seferlerle bütün İspanya fethedilmiştir.
Emevilerin, Avrupa kıtasındaki ilerlemesi 732 yılında Franklarla yapılan
Puvatya Savaşı’nda İslam ordusunun yenilmesiyle son bulmuştur.
Zamanla hanedan üyeleri arasındaki iktidar mücadeleleri ve uygulanan
politikalardan memnum olmayan halkın isyanlarıyla Emevi Devleti zayıflamış ve
Abbasilerin isyanıyla da yıkılmıştır.
Emevilerin Yıkılış Nedenleri
Kerbela Olayı’ndan ötürü halkın bir kısmında Emevi ailesine karşı oluşan
nefret, Şii ve Haricilerin çalışmaları
Arap milliyetçiliğine yönelmeleri, Arap olmayan unsurların dışlandığı
mevali politikası,Kabile kavgaları ve kabilecilik yapmaları
Endülüs Emevi devleti için önemli olan Puvatya'da bozguna (732) uğranılması
Endülüs Emevi Devleti (756-1031)
Emevilerin yıkılışı üzerine Abbasi egemenliğini tanımayan Emevi ailesine
mensup Abdurrahman bin Muaviye Kurtuba Merkezli devletini İspanya'da kurdu.
İspanya ve Portekiz topraklarına hâkim olmuştur
İlim ve sanata büyük önem verdiler ve İslam medeniyetini Avrupa’ya
tanıttılar.
1031 de küçük Devletlere varlıklarını bu bölgede sürdürdüler. İç
karışıklıklar sonunda zayıfladılar
Endülüs Emevi Devleti’nin yıkılmasından sonra İspanya’da;
Bağımsız Emirlikler Dönemi (1031-1091), Murâbıtlar
Dönemi (1091-1147),
Muvahhidler Dönemi (1147-1229) ve Beni Ahmer Devleti Dönemi (1238-1492)
yaşanmıştır.
1492 yılında Beni Ahmer Devleti’nin yıkılışından sonra bölgedeki
Müslümanlar büyük sıkıntı yaşamaya başladı. Müslümanlar zorla
Hristiyanlaştırılmaya çalışıldı.
Hristiyanlığı kabul etmeyen halk, 1492 yılından itibaren başta Kuzey Afrika
olmak üzere değişik coğrafyalara göç etmek zorunda kalmıştır. Bu göçler
esnasında buradaki Müslümanlara, Osmanlı Devleti’nin büyük yardımları olmuştur.
(II. Beyazıt Dönemi)
Endülüs, Müslümanlar idaresinde yüksek ve parlak bir medeniyetin doğuşuna
beşiklik etmiştir. İslam medeniyetinin birikimlerinin Batı'ya
aktarılmasını sağlayan tercüme faaliyetlerinin sistemli bir hâle gelmesi; 12.
yüzyılın başlarında Tuleytula başpiskoposunun Bağdat'taki Beytü’l-hikme'ye
benzer bir müessese kurmasıyla olmuştur.
Avrupalılar Pek çok Arapça eseri Latinceye çevirmiştir. Orta Çağ Avrupası
bu sayede eski Yunan felsefesini ve özellikle Aristo'yu tanıma imkânını
bulmuştur.
Müslüman filozofların, din ile aklı uzlaştırma yönündeki fikirleri büyük
bir yankı uyandırmış ve Avrupa’da bir zihin inkılabı meydana gelmiştir.
İbn-i Rüşd; Aristo üzerine yazdığı şerhlerden başka “Tehafütü
Tehafüti'l-felâsife” adlı eseriyle Avrupa'da itibar edilen bir filozof hâline
gelmiştir.
Yahudi ve Hristiyan ilahiyat çevrelerine etki eden Musa b. Meymun ve İbn-i
Bacce gibi bilim insanları; Albert Magnus (Albırt Megnıs), Spinoza (Sipinoza)
ve hatta lmmanual Kant (İmanuel Kant) gibi Avrupalı bilim insanlarını
etkilemiştir.
Tıp,Matematik ve astronomi alanındaki Arapça kökenli terimler de İslam
kültürünün Avrupa medeniyetine tesirini açıkça göstermiştir.
Kültür hayatının dışında tarım ve mimari alanlarında da Endülüs, Avrupa'yı
önemli ölçüde etkilemiştir.
Not: Pirinç, şeker kamışı ve pamuğu İspanya'ya ve dolayısıyla öteki Avrupa
ülkelerine ilk tanıtanlar Endülüs Müslümanlarıdır.
Endülüs Emevi Devleti’yle birlikte İslam mimarisi yeni bir boyut
kazanmıştır.
Kurtuba Camisi, Endülüs Emevi Devleti’nden günümüze kalan önemli mimari
eserlerdendir
ABBASİ DEVLETİ VE TÜRKLER
Abbasi Devleti (750-1258)
Hz. Muhammed'in amcası Hz. Abbas'ın soyundan gelenlerin Emevi hanedanını
yıkmaları ile gerçekleşen yeni devlettir. Abbasilerin ilk halifesi Ebul Abbas
Abdullah'dır. İslam devletini dağınıklıktan kurtarmıştır. İç karışıklıklar
bastırıldı.
Ebul Abbas’tan sonra yönetime gelen Mansur, Bağdat Şehrini kurdu. Mansur
döneminde Hellenistik dönem eserleri tercüme edildi. Halife Mansur Dönemi’nde,
Arap ve mevali arasındaki fark ortadan kalkmış ve İranlılar, devlet içinde
etkin hâle gelmiştir.
Abbasi halifeleri, Sasanilerin yönetim yapısını örnek alarak vezirlik
kurumunu kurmuştur.
Mansur Dönemi’nde Anadolu’ya akınlar yapılmış ve Halife Mehdi Dönemi’nde
Bizans vergiye bağlanmıştır.
Abbasi Devleti, Harun Reşid zamanında en parlak günlerini yaşamıştır.
Bu dönemde ziraat, ticaret, bilim ve eğitim düzeyi artmış; Bağdat, Doğu’nun
en büyük ve en önemli ekonomik merkezi hâline gelmiştir.
Harun Reşit döneminde halkın refahı arttı. Kültürel ve mimari ilerleme
yaşanmıştır.
Memnun zamanında Bağdat kültür merkezi haline gelmiştir. Astronomi ve cebir gelişti.
Birçok kütüphane kuruldu. Türklerin devlet ve askeriye içinde etkileri
arttı.
Abbasi Devletinin Parçalanması
9. Asırda Abbasilerin hakim oldukları bazı bölgelere muhtariyet tanıması
sonunda "Tava'ifül Mülk" adı ile bilinen devletler oluştu.
Emirü'l-Ümeraların yetkilerini arttırmaları ile bu gelişme yaygınlaştı.
Abbasilerden ayrılan Devletler şunlardır:
Horasanda: Samanoğulları
Kuzey Afrika'da: Ağlebiler; İdrisler;
İranda: Tahiriler, Saffariler, Büveyhoğulları
Mısırda: Tolunoğulları, Akşitler, Fatimiler,
İspanya’da: Endülüs Emevileri ortay çıktı.
Abbasiler, bütün olumsuzluklara rağmen siyasi yaşamını 1258 yılına kadar
devam ettirmiştir. 1258’de Cengiz Han’ın torunu Hülagü, Bağdat şehrini işgal
ederek Abbasi Devleti’ne son verdi.
Abbasi ailesinden el- Müstansır, Memlûk Sultanı Baybars tarafından
Kahire’de halife ilan edilmiştir.
Böylece halifelik makamı, 1517’de Osmanlı Sultanı Yavuz Sultan Selim’in
Memlûkluları ortadan kaldırmasına kadar Abbasi ailesinde kalmıştır.
Abbasi Devletinin Özellikleri
Arap olmayanlara da devlet kadrolarında görev verdiler. Bağdat'ı inşa
ettiler. Devlet teşkilatlarında düzenlemeler yaptılar. Vezirlik kurumunun
Sasanilerden örnek aldılar. Divan Teşkilatını oluşturdular. Merkez teşkilatı
kurdular. Türklere önemli devlet ve ordu hizmetleri verdiler. İstanbul'u
kuşattılar. Eski Yunan ve Hellenistik dönem eserlerini tercüme ettiler.
Astronomi ve cebirde ileri gittiler. Samara şehri kuruldu Beytül hikme kuruldu.
(Üniversite)
Abbasi Devlet Teşkilatında Türkler
747 yılında büyük bir ordu ile batıya doğru ilerlemeye başlayan Çin’in,
Orta Asya’daki sert tutumu Türklerin Müslümanlara yakınlaşmasını sağladı.
Türklerle Müslüman Arapların ortak güçleri Talas’ta Çin kuvvetleriyle
karşılaştı. Türklerin desteğini alan Müslüman Araplar, 751’de Talas Savaşı’nı
kazandı. Bu savaşın sonucunda, Orta Asya’yı egemenliği altına almak amacıyla
gelen Çinliler geri püskürtülmüştür. Orta Asya’da, Çin hâkimiyetinin kurulması
engellenmiştir.
Talas Savaşından sonra İslamiyeti yakından tanıma fırsatı bulmuşlar ve
zamanlar Türkler, Müslümanlığı kabul etmeye başladı.
Abbasilerin uyguladığı politika gereği Türklere devlet içinde görevler de
verildi. Abbasi Halifesi Harun Reşid, muhafız birliğini Türklerden meydana
getirmiştir.
Bizans’tan gelebilecek tehditleri önlemek için merkezi Antakya olan Avasım
eyaleti kurularak Türklerden oluşan askerî birlikler bu şehirlere
yerleştirilmiştir.
Harun Reşid’in oğulları Halife Me’mun ve Mu’tasım dönemlerinde ise
Türklerin devlet içindeki etkileri daha da artmıştır. Arap ve İranlılara karşı
Türkler denge unsuru olarak görülmüştür. Halife Mu’tasım zamanında devlet
içindeki Türklerin durumu daha da sağlamlaştı.
Afşin, Aşnas, Boğa el-Kebir, Urtuç gibi Türk komutanlar, ülke içinde çıkan
isyanların bastırılmasında görev almış ve Bizans üzerine Anadolu’ya yönelik
seferlere de katılmışlardır.
Bağdat’ın kuzeyinde sadece Türklere ait olan Samarra şehri kurulmuştur.
Türk komutanlar, idari kadrolarda görev alıp devletin yönetiminde büyük ölçüde
söz sahibi oldu. Abbasi halifeleri, bütün siyasi ve askerî otoritelerini
Büveyhiler etkisine girerek kaybetti. Bağdat, İslam dünyasının bir merkezi
olmaktan çıkmıştı.
11. yüzyılda İran'da yeni bir güç olarak Büyük Selçuklular ortaya çıkmıştı.
Selçuklu Sultanı Tuğrul Bey, 1055 yılında Bağdat'ı kurtararak halifeye dinî
itibarını iade etti.
Mısır’da Kurulan Türk-İslam Devletleri
Tolunoğulları Devleti (868-905)
Ahmed b. Tolun tarafından Mısır’da kurulmuş Müslüman ilk Türk devletidir.
Batıda Trablusgarp’tan doğuda Fırat Nehri’ne kadar olan topraklar üzerinde
hâkimiyet kurmuştur.
Tolunoğlu Ahmed’in Suriye ve Filistin’i ele geçirmesi, Abbasi halifesini
harekete geçirmiş Tolunoğlu Ahmed’i Mısır valiliğinden azletmiştir. Bunun
üzerine Tolunoğlu Ahmed bağımsızlığını ilan etmiştir.
Tolunoğlu Ahmed’in yerine oğlu Humâreveyh’in on iki yıl süren
hükümdarlığında Tolunoğulları en parlak dönemini yaşamıştır. Humâreveyh’in
ölümüm üzerine taht kavgaları nedeniyle devletin yıkılış süreci başlamıştır.
Mısır’da karışıklıkların devam ettiği 905 yılında Abbasi ordusu Mısır’a
girerek Tolunoğulları hâkimiyetine son vermiştir.
İhşîdîler (935-969)
Kurucusu Muhammed bin Tuğç’tur. “ihşîd” unvanı almıştır.
935’te Mısır’a vali olarak tayin edilmiş, yönetimi tam anlamıyla ele
aldıktan sonra halkın gönlünü kazanmıştır.
Muhammed b. Tuğç öldükten sonra Ebü'l Kasım geçmiş ancak küçük yaşta olduğu
için ailenin azatlı kölesi Ebü'l Kafûr, sultana vasi tayin edilmiştir.
Kafûr’un 968’deki ölümünden sonra devlet yönetiminde karışıklıklar
yaşanmaya başlamıştır.
İhşidiler, Tolunoğulları’ndan farklı olarak Hicaz bölgesini de almışlardır.
969’da Fatimiler tarafından yıkılmıştır
Eyyubîler (1171 – 1250)
Selahattin Eyyubi tarafından Mısır’da kurulmuş; Orta Doğu, Hicaz, Yemen ve
Kuzey Afrika'da hüküm sürmüş Müslüman-Türk devletidir
Selahaddin Eyyubi, Nüreddin Zengi'nin teşvikiyle 1169-1171 yılları arasında
Mısır'daki Fâtımi rejimini yavaş yavaş etkisiz hâle getirmiştir.
Fâtımi hilafetine son vererek Mısır’da Abbasiler adına 1171’de hutbe
okutmuştur.
Nüreddin Zengi’nin ölümü üzerine Selahaddin, 1174’te Suriye'ye hâkim
olmuştur.
Haçlılara karşı başarıyla mücadele eden Selahaddin Eyyubi, 3-4 Temmuz 1187
meydana gelen Hıttin Savaşı’nda Haçlıları büyük bir yenilgiye uğratmış ve
Kudüs’ü fethetmiştir.
Irak, Filistin, Suriye ve Güneydoğu Anadolu’ya egemen olmuşlardır. Eyyubi
ordusunda Kıpçak Türklerine görevler verilmiştir.
30 Nisan 1250 tarihinde Sultan Turan Şah’ın ölümü üzerine Mısır’da
Eyyübiler Devri sona ermiştir.
Memlûklular (1250-1517)
Aybey tarafından Mısır’da kurulmuştur. Mısır’da kurulmuş ve Suriye ile
Hicaz'da hüküm sürmüş Müslüman Türk devletidir.
Sultan Kutuz Dönemi’nde İslam Dünyası’nı tehdit eden Moğollara karşı
1260’da Aynicâlut Savaşı kazanılmıştır. Suriye'nin büyük kısmı Memlûkluların
eline geçmiştir. Memlûklular, İslam dünyasının en büyük devleti hâline
gelmiştir.
İlhanlıların 1258’de Abbasi Devleti’ni ortadan kaldırması üzerine Sultan I.
Baybars, Memlûk tarihinde yeni bir dönem başlatmıştır.
Moğol – İlhanlı Devleti’ni 1260 Ayn Calut ve 1277 Elbistan Savaşları’nda
yenerek Moğol istilasının batıya yönelmesini engellediler.
1258’de Abbasiler’in yıkılışı ile halifeyi himaye altına aldılar.
Baharat Yolu’na egemen oldular
Osmanlı ile yaptıkları 1516 Mercidabık ve 1517 Ridaniye Savaşları’nı
kaybettiler.
Memlûk Devleti, Yavuz Sultan Selim’in Mısır Seferi sonucunda 1517’de sona
ermiştir.
BİLİM MEDENİYETİ
İslam medeniyetinin en önemli özelliği bilgi medeniyeti olmasıdır.
Hz. Muhammed’in peygamberliği ve Kur’an öğretileriyle birlikte Müslümanlar,
bilime teşvik edilmiştir.
Bedir Savaşı’nda ele geçirilen esirlerden, Müslümanlara okuma-yazma
öğretenlerin serbest bırakılması, Hz. Muhammed’in eğitime verdiği önemin bir
göstergesidir.
Hz. Muhammed’in başlatmış olduğu eğitim-öğretim faaliyetleri, Dört Halife
Dönemi’nde de devam etmiştir.
Cami ve mescitler, İslamiyet’in ilk devirlerinden günümüze kadar İslam
toplumunun eğitim kurumları olarak faaliyet göstermiştir
İslam devletinin başkenti olan Medine’de Mescid-i Nebevi Eğitim ve öğretim
faaliyetleri için ayrılan kısma suffe adı verilmiştir
Abbasiler Dönemi’nde, bilgelik ve hikmet evi anlamına gelen
Beytü’l-hikme’nin kurulması İslam medeniyetinde bir dönüm noktasıdır.
Beytü’l-hikme, bir araştırma ve eğitim kurumu olup Abbasi Halifesi el-Me’mun
tarafından kurulmuştur.
Abbasi halifelerinin tıp, astronomi, mantık ve matematik ile ilgili
alanlara teşvik etmesi, kitapları toplatıp tercüme ettirmesi ve âlimlere ve
ediplere karşı cömert tavırları; İslam dünyasında büyük bir fikir hareketini
başlatmıştır.
İslam dünyasında gerçek anlamıyla ilk kütüphane Emevi halifesi tarafından
Şam’da kurulmuştur
İlimlerin Sınıflandırılması
İslam dünyasında düşüncenin ve bilimin ortaya çıkışının dinî, siyasi ve
sosyal nedenleri vardır.
Müslümanlar, bütün yönleriyle Kur’an’ı incelemeye ve Hz. Peygamber’in söz
ve davranışlarını tespite girişmiştir.
İslam âlimleri, dogmatizme sapmadan özgürce ve cesaretle ilmî çalışmalarını
sürdürmüştür.
İslam Medeniyetinde Âlimler
Arap Yarımadası’nda Dört Halife, Emevi ve Abbasiler dönemindeki fetihlerle
Orta Asya’dan İspanya’ya uzanan geniş coğrafya İslam dünyası hâline gelmiştir.
Mısır, Suriye, Irak ve Mezopotamya’da bulunan en önemli kültür ve medeniyet
havzalarından olan İskenderiye, Urfa, Nusaybin, Antakya, Cundişapur ve Harran
İslam Devleti’nin sınırları içerisinde İslam kültür ve medeniyetinin
oluşmasında önemli kültür havzaları olmuştur.
İslam dünyasındaki bilimsel gelişmelerden etkilenen Avrupa’da, 9. ve 10.
yüzyıllardan itibaren bilim adamları yetişmeye başlamıştır.
Müslümanlar, 7. yüzyıldan itibaren iki yüzyıl boyunca bilimleri
Yunanlılardan ve Hintlilerden tercüme yoluyla almıştır.
Beytü’l-hikmeve Nizamiye Medreselerinin kurulmasıyla Bağdat, büyük bir ilim
ve kültür merkezi hâline gelmiştir
Cebirin kurucusu sayılan el-Hârizmî, İslâm felsefesinin ilk temsilcisi
Kindî, astronomi âlimi Ferganî ve el-Belhî’ Bağdat’ta yetişen önemli bilim
adamlarıdır.
Tabip ve matematikçi el-Harrani, tabip, kimyacı ve filozof er-Râzî,
astronomi âlimi Bettânî, matematik, astronomi, coğrafya, jeoloji, eczacılık
gibi sahalardaki bilgisi ve araştırıcı kişiliğiyle Bîrûnî gibi âlimler, Câhız,
İbn Kuteybe ve Müberred gibi edipler de havzada yetişen diğer âlimlerdir.
İlk Selçuklu hastanesinin Nişabur’da, Nizâmülmülk tarafından yaptırılan
bîmaristan olduğu bilinmektedir.
-Astronomi tahsili ise rasathanelerde yapılmıştır. İsfahan ve Bağdat’ta
Melikşah’ın yaptırmış olduğu rasathanelerde, Ömer Hayyam ve İsfizârî gibi bilim
adamları çalışmıştır.
Farabi (870-950)
Batı’da Alfarabius, Abunazar gibi isimlerle tanınan Farabi Aristo’dan sonra
“İkinci Öğretmen” lakabıyla anılmıştır.
İslam dünyasında siyaset felsefesinden ilk bahseden filozof olan Farabi,
başta İbn-i Sina ve İbn-i Rüşd olmak üzere hemen hemen bütün önemli Müslüman
filozofları etkilemiştir.
Farabi felsefede kavramları; tahlilî (analitik) ve terkibî (sentetik)
olarak ikiye ayırmış ve Leibniz (Laybniz) ile Kant’a bu konuda öncülük etmiştir
İbn-i Sina (980-1037)
Fıkıh, kelam, mantık, felsefe, tıp, astronomi, jeoloji ve matematik
ilimlerinde tahsil gören İbn-i Sina, Batı’da Avicenna, İslam âleminde ise Şeyh
el-Reis adıyla anılmıştır.
İbn-i Sina’nın en önemli eseri, tıp alanında yazmış olduğu “el-Kanun
fî’t–Tıb” tır. Tıp ansiklopedisi niteliğindeki bu eser 19. Yüzyıla kadar Doğu
ve Batı dünyasında el kitabı olarak kullanılmıştır.
İmam Gazali (1058-1111)
Gazali; fıkıh, hadis, akaid, gramer, felsefe gibi ilimlerde eğitim almıştır.
Gazali hem kabilecilik anlayışına hem de körü körüne kabul edilen
mezhepçiliğe karşıdır.
En ünlü eseri “İhyâü Ulûmi’d-Din” de bozulmuş bir toplumu ıslah etme,
tekrar Kur'an ve Sünnet temelleri üzerine oturtma ve ona asıl İslami
erdemlerini yeniden kazandırmaya çalışmıştır.
İbn-i Rüşd (1126-1198)
Kurtuba’da doğan İbn-i Rüşd, felsefeden tıbba çeşitli bilim dallarında 94
eser yazmıştır.
Aristo’nun en büyük yorumcusu olarak kabul edilir.
12.yüzyıldan itibaren Avrupa’da “Latin İbn-i Rüşdçülük” denilen bir felsefe
ve bilim ekolü oluşmuştur.
Ekoller
İslamiyet’in Mısır, Filistin, Mezopotamya ve İran’a yayılmasıyla toplumda
sosyal ilişkiler artarak ticaret ve idare düzeni yeni bir hal almıştır.
Müslümanlığı kabul eden kişilerin sorunlarını İslam prensiplerine göre
çözmek için bazı âlimler fikir bildirmiştir.
Mezhep imamı olarak kabul edilen İmam Ebu Hanife, İmam Malik, İmam Şafi,
İmam Ahmet b. Hanbel bunlardan bazılarıdır.
Bu şahsiyetler, Müslümanlara Kur’an ve Sünneti, kendi anlayışlarına göre
açıklamıştır.
Mezheplerin ortaya çıkışının nedeni insanidir. İnanç ve temel ibadetlerde
mezhepler arasında fark yoktur. İslam düşüncesinde önemli bir yer tutan Kelam
ilmi bu anlayışların bir sonucu olarak doğmuştur. Kaderiye, Cebriye, Mutezile,
Meşşaiyye, Eşariye ve Maturidiye gibi kelami ekoller ortaya çıkmıştır.
İslam Medeniyetinde Sanat
İslam dünyasında bilim, felsefe ve edebiyatın yanı sıra sanat alanında da
önemli çalışmalar yapılmıştır.
İslam medeniyetinde sanat, estetik ile eşdeğer kullanılmıştır.
Müslüman; güzellik, zarafet, derin kavrayış, yüksek duyarlılık, edep içinde
olmalı ve bunu hayatına yansıtmalıdır. İslam sanatı ve estetiği İslam’ın insan,
âlem ve hayat anlayışından bağımsız değildir.
Müslümanların resimleme ve süslemede diğer kültürlerde rastlanmayan kendine
özgü bir sanat anlayışı vardır.
Özellikle canlı resme ve heykele putperestlik dönemi alğıları
etkileyebileceği düşüncesiyle hoş bakılmamış, Müslümanlar arasında soyut resim
diyebileceğimiz, hüsnü-hat, tezhip, ebru, minyatür gibi sanatlar gelişmiştir.