3. ÜNİTE ORTA ÇAĞ’DA DÜNYA
ORTA ÇAĞ’DA SİYASİ YAPILAR
MS 395 yılında Roma İmparatorluğu’nun; Batı ve Doğu Roma olmak üzere ikiye
ayrılması, Avrupa’da büyük siyasi gelişmelere sebep olmuştur.
Batı Roma İmparatorluğu’nun 476’da yıkılmasından sonra Avrupa’nın
sosyo-ekonomik ve kurumsal yapısında büyük değişiklikler yaşanmıştır
Not: Roma İmparatorluğu’nun ilk çağ’daki gücünü kaybetmesi ile Ortaçağ’da
Avrupa’da feodal siyasi yapılar ortaya çıkmıştır.
Germen kabileleri Avrupa’da Frank, Vizigot, Ostrogot, Sakson gibi
krallıklar kurulmuş böylece bugünkü Avrupa devletlerinin temelleri atılmıştır.
Avrupa’nın güçlü bir devlet otoritesinden yoksun kalması, büyük bir
karmaşalara sürüklenmesine sebep olmuştur.
Orta Çağ Avrupası’nda siyasi yapıyı şekillendiren ve bu döneme damgasını
vuran sistem “feodalizm” olmuştur.
Feodalizm siyasi gücün krala ait olup kral, siyasi otoritesini mutlak sadakat
koşuluyla ve kontrollü olarak derebeyleriyle paylaştırdığı yönetim anlayışıdır.
Sasani Devleti
Güçlü bir devlet geleneğine sahip olan Sasaniler, Kafkasya, Mezopotamya ve
İran’a hükmetmiştir.
Pers devlet geleneğini benimseyen Sasani İmparatorluğu’nun yönetim şekli
monarşiydi. İmparatorluğun başında Şehinşah (Kralların Kralı) unvanını kullanan
hükümdar bulunmaktaydı.
Sasaniler, krallarını kutsal kabul etmişler fakat Mısır firavunları gibi
tanrı-kral anlayışını benimsememişlerdir.
Bu krallar, Tanrı Ahuramazda’nın yeryüzündeki temsilcisi olarak mutlak
otoriteye sahiptir.
Sasani İmparatorluğu, doğuda Orta Asya, batıda Suriye ve Anadolu yönünde genişlemiştir.
Bizans İmparatorluğu ile yaptıkları uzun savaşlar sonucunda, Anadolu’yu
hâkimiyetleri altına alan Sasaniler, İstanbul’u kuşatmıştır.
Sasaniler, Hz. Ömer Dönemi’nde yapılan Nihavend Savaşı’nda yenilmiş ve 651
yılında yıkılmıştır.
Moğol İmparatorluğu
Moğol İmparatorluğu’nu kuran Temuçin’dir. Temuçin,1206 yılında yapılan
kurultayda Türk-Moğol boyları tarafından kağan seçilmiş ve Cengiz adını
almıştır.
Cengiz Han, istila hareketleri ile dünyanın en geniş kara imparatorluğunu
kurmuştur.
Cengiz Han hayattayken imparatorluk topraklarını dört oğlu arasında
paylaşılmıştır.
Moğollar üzerinde Şamanizm’in önemli bir etkisi vardır.
İmparatorluklarda Sosyal, Ekonomik ve Askerî Durum
Roma İmparatorluğu ile savaşan Germen kavimleri, Kavimler Göçü yaşanırken
de birlikte hareket etmiştir. Soylu bir kökeni olmayan Germen kralları, Roma
İmparatorluğu’nun eyalet yönetim sistemi gibi bir idari yapı kurmuştur.
Eyaletlerin başında valiler görevlendirilmiştir. Eyaletlerden daha küçük
yönetim birimleri kontlar tarafından yönetilmiştir. Her eyaletin kendi ordusu
olup bu orduların her birine kumanda etme görevi de bir düke verilmiştir.
Bu düzen, zamanla Avrupa’da feodal sistemi ortaya çıkarmıştır. Krallar,
meclislerinde kontlarla piskoposlara danışarak karar almıştır. Kontlar,
imparatorun tebaasını ruhban sınıfına itaate zorlamış, piskoposlar da halkı
kontların yerel iktidarına tabi olmaya çağırmıştır.
Ruhban ile soylular arasındaki birlikte yaşama geleneği, zaman içinde
feodalizmin ve dogmatizmin Orta Çağ boyunca Avrupa’da egemen olmasını
kolaylaştırmıştır.
Bizans İmparatorluğu’nda hayat ve geçim tarzı ticarete dayanmaktadır.
Çin ve Hindistan’dan gelen ticari ürünlerin Avrupa’ya sevk edilmesi,
Bizanslı tüccarlar sayesinde olmuştur.
İpek ticareti Bizanslılar ile Sasanileri karşı karşıya getirmiş ve Bizans
İmparatorluğu, Sasanilere karşı Türklerle ittifak kurmuştur.
Sasani Devleti’nde ise ekonomi, topraktan alınan vergilere dayanmaktadır.
Bu vergiler ile genellikle liman, köprü ve konaklama yeri gibi ticarete hız
kazandıracak eserler yapılmıştır.
Sasani Devleti’nde, Perslerdeki satraplık sistemine benzer daha merkezî bir
eyalet sistemi uygulanmıştır Moğol İmparatorluğu’nda halkın ana geçim kaynağı
hayvancılık olmuştur.
Hayvanlar için otlak arayışları sonucunda Moğollar, konar-göçer bir yaşam
tarzını benimsemiştir.
Orta Çağ’da kurulan devletlerin siyasi yapıları
Orta Çağ’da kurulan devletler siyasi güçlerini sadece ekonomik
faaliyetlerle değil güçlü ordular kurarak da sağlamıştır.
Bizans ordusunun asıl gücünü, eyalet birlikleri oluşturmuştur. 11.
yüzyılın ikinci yarısında ise ücretli askerler ordunun aslî unsuru hâline
gelmiştir. Bizans ordusunda; İngiliz, Frank, Norman, Bulgar, Gürcü, Peçenek,
Kıpçak, Uz gibi ücretli askerler görev almıştır.
Bizans, Sasani ve Moğol imparatorluklarının orduları da güçlü, düzenli ve
disiplinlidir.
Moğol ordusu gönüllü birliklerden oluşmaktadır. Moğol ordusu, Mao-dun (Mete
Han)’un geliştirdiği onlu teşkilata uygun olarak on, yüz, bin ve on bin
şeklinde bölümlere ayrılmıştır.
Sasanilerde de Roma İmparatorluğu’nda olduğu gibi yönetime aristokratlar
hâkimdir.
Sasani İmparatorluğu’ndaki danışma meclisi, Roma’daki konsüllerle benzerlik
gösterse de Sasanilerin soyal yapıya bağlı hanedan üyelerinin mecliste etkin
olması, Roma’dan farklılık göstermiştir.
Sasani İmparatorluğu’ndaki siyasi meşruiyet ve idari yapı, dinî bir
karakter taşımaktadır.
Moğol İmparatorluğu’nda kurultay adında bir danışma meclisi vardır. Bu
kurultaydaki görevliler soylu oluşlarına göre değil liyakat esasına göre
seçilmiştir.
Orta Çağ’da Avrupa’da Veba Salgını (1347-1351)
1347’nin sonunda Sicilya’da görülen veba, ilk olarak Bizans topraklarını
vurmuş ve Avrupa’ya; Venedik, Cenova gibi liman kentleri üzerinden yayılmıştır.
Salgın nedeniyle Avrupa nüfusunun neredeyse yarısına yakını ölmüştür.
Veba salgını ekonomik, sosyal, siyasi ve kültürel hayatı derinden
etkilemiştir. Avrupa’nın demografik haritasını değiştiren bu hastalık, halkın
psikolojik olarak güvensizlik ve korku yaşamasına neden olmuştur.
TARIMDAN TİCARETE EKONOMİ Artı Üründen Sosyal Sınıflara
İhtiyaç fazlası depolana bilen “artı ürün” üretmek yağışın yeterli olduğu
ve doğal besin kaynaklarının bol olduğu bölgelerde büyük bir anlam ifade etmez.
Kurak bölgelerde hayati öneme sahiptir. Artı ürüne sahip olan yerleşim
merkezleri avantajlı duruma geçmiş ve bu durum onlara güç kazandırmıştır.
Artı ürünlerin bir merkezde toplanması ve halka buradan dağıtılması
toplumda tabakalaşmayı ortaya çıkarmıştır. Artı ürün, diğer ihtiyaçların
karşılanması için değiş tokuşu geliştirmiş ve çiftçilik dışında yeni meslekler
ortaya çıkarmıştır.
Çiftçi, esnaf, tüccar, din adamı, savaşçı gibi yeni sınıflardan oluşan daha
büyük topluluklar şehir toplumunun doğmasını sağlamıştır.
İlk Çağ’da toplum; asiller, din adamları, hürler ve köleler gibi sınıflara
ayrılmıştır. Toprağa sahip olan soylular, yüzyıllar boyunca geçerli olacak
güçlü statüler kazanarak sosyal, ekonomik, siyasi gücün belirleyicisi olmuştur.
Bu durum monarşileri ortaya çıkarmıştır.
İlk ve Orta Çağ’da Toplumsal Tabakalaşma
Toplumsal tabakalaşma, insanlar arasındaki ekonomik ve toplumsal
eşitsizliğin görünür hâle gelmesidir.
Toplayıcılığa ve avcılığa dayanan ilk toplumlarda çok az tabakalaşma olmasına
karşın tarımsal üretimin gelişmesiyle zenginliğin artması sonucu tabakalaşmada
da artış olmuştur.
Tarih boyunca kölelik, kast sistemi ve mevkiye bağlı sistem gibi toplumsal
tabakalaşmalardan söz edilebilir. Toplum yapısında meydana gelen bu değişim,
insanlık tarihini baştan başa değiştirmiştir. Hindistan’daki Kast sistemi bu
tabakalaşmaya en güzel örnektir.
Kast sistemi, bir kişinin toplumsal konumunun yaşamı boyunca belirlendiği
toplumsal bir düzendir. Kast sistemi; brahmanlar (din adamları),
kşatriyalar (askerler), vaisyalar (çalışanlar) ve sudralar (işçiler ve köleler)
sınıflarından oluşturmuştur.
Orta Çağ’da Ticaret
Orta Çağ’da Asya ile Avrupa arasındaki ticari faaliyetler genellikle
ticaret yolları vasıtasıyla gerçekleşmiştir. Bu ticarette genel olarak ipek,
ipekli kumaşlar, porselen, madeni eşyalar, kâğıt, baharat, tuz, cam eşya,
şarap, at, hayvan ürünleri (deri ve postlar), değerli madenler, taşlar ve
ziynet eşyaları (takılar) taşınmıştır.
Ticaret yolları, ticari ürünlerin yanı sıra kıtalar arasında kültür
alışverişine de imkân sağlamıştır. Ticaret yolları üzerindeki ulaşım, kervanlar
vasıtasıyla sağlanırdı. Kervanların en büyük yük taşıyıcısı develer, katırlar
veya atla çekilen tekerlekli taşıtlardı.
Denizaşırı ulaşım, insan veya rüzgâr gücü ile gerçekleşirdi.
Orta Çağ’da üç yelkenli gemilerin, pusula ve haritanın da kullanımıyla
denizciliğin ticari değeri arttı.
İlk ve Orta Çağ’da Ticaret Yolları
İlk Çağ’dan itibaren Kral Yolu, İpek Yolu, Kürk Yolu ve Baharat Yolu dünya
ticaretinde etkin bir rol oynamıştır.
Kral Yolu, Anadolu’da Pers İmparatoru Darius’un tarafından yaptırılmıştır.
Anadolu’da, Ege Bölgesi’nde bulunan Salihli civarındaki Sardes’ten başlayıp
Pers İmparatorluğu’nun başkenti Sus’a kadar uzananır. 2 600 km uzunluğundaki
Kral Yolu’nun çevresindeki ekonomi merkezleri, Ege kıyısındaki önemli limanlara
bağlanmıştır.
İpek Yolu, İlk ve Orta Çağlarda Çin ve Orta Doğu ile Batı ülkeleri arasındaki
transit kara ticaretinde kullanılan en işlek ticaret yoludur. İpek Yolu, tarih
boyunca hem geçtiği bölgeleri iktisadi açıdan kalkındırıp halkın refah
seviyesini yükseltmiş hem de Doğu-Batı kültür ve uygarlıkları için bir köprü
olmuştur. İpek Yolu’nun hâkimiyeti için siyasi ve askerî mücadeleler olmuştur.
İpek Yolu’ndaki güç mücadelesinin belirleyicileri Çinliler, Türkler,
Moğollar, Farslar, Araplar ve Ruslardır. İpek Yolu’na hâkim olan kavimler,
dünya siyasetinde etkin rol oynamışlardır. Konar-göçer kavimler arasında
bölgede en etkili olan iki millet Türkler ve Moğollardır. İpek Yolu, Türklerin
bölgedeki manevi unsurlarla temas etmelerini sağlamıştır.
İpek Yolu’nun hakimiyeti için İslamiyet öncesinde bölgeye egemen Türk
devletleri; Hunlar, Avarlar ve Kök Türkler, İlk Türk İslam devletlerinden olan
Karahanlılar, Gazneliler ve Büyük Selçuklu Devleti mücadele etmiştir.
Kürk Yolu, Don Nehri’nin denize döküldüğü yerden başlayıp Ural Dağları ve Güney
Sibirya ormanları sınırından Altaylar’a, Sayan Dağları üzerinden Çin’e ve Amur
Nehri’ne ulaşan yoldur. Bu yoldan hayvanlarla getirilen deri ve postlar, İtil
Nehri vasıtasıyla Hazar Devleti’nin merkezi Hanbalık’a (Etil) buradan da Güney
Sibirya’dan geçerek Avrupa’ya ve İslam ülkelerine, doğu ucu ise Türk
devletlerinin merkezi olan Orhun Bölgesi’nden Çin’e kadar uzanmıştır.
Baharat yolu, Hindistan'dan başlayarak Avrupa’ya ulaşır. Baharat yolu coğrafi
keşifler sonucunda önemini kaybetti. Avrupa'da ticaretinin dayandığı
temelleri oluşturan ve doğuyu batıya bağlayan İpek Yolu, güneyi batıya bağlayan
Baharat Yolu, kuzeyi güney ve batıya bağlayan Kürk Yolu’nun zamanla Müslüman
toplulukların eline geçmesi ile Orta Çağ Avrupası iki yüzyıla yakın sürecek
olan Haçlı Seferleri’ni başlatmıştır.
ORTA ÇAĞ’DA ORDU
İlk Çağ’dan itibaren ordular, devlet olarak adlandırılan sosyal ve siyasi
yapının en önemli unsurlarından biri olmuştur.
İlk Çağ’dan itibaren devletler; varlıklarını devam ettirebilmek, savaşlarda
başarılı olabilmek, huzuru ve düzeni sağlayabilmek için güçlü askerî
teşkilatlar kurmaya başlamıştır.
Batı Avrupa’da 8. yüzyılda Franklar askerî bir düzen olan feodal sistemi
geliştirmiştir. Şövalyeler de krala bağlılık yemini ederek kralın savaşçısı
olmuştur.
Orta Çağ’da siyasi birlikten yoksun olan Avrupa’da ordular küçük oldukları
için uzun süreli seferler düzenleyememiştir. Orta Çağ’da Avrupa’da şövalyeler,
okçular ve kuşatma teknikleri etrafında dönen kara savaşları, Doğu’da çok
farklı bir şekilde cereyan etmiştir.
Orta Çağ’da ücretli askerlik sistemi birçok devlette görülmüştür.
Bizans İmparatorluğu, tarihinin her döneminde ordusunda ücretli askerlere
yer vermiştir.
Sasani ordusu da Türk ve Moğol ordusunda olduğu gibi onlu sisteme göre
düzenlenmiştir.
Bizans ordusu sayıları çok fazla olmayan ve İstanbul’da bulunan merkez
kuvvetlerinin yanı sıra eyalet askerleri, tâbi devletlerin gönderdiği yardımcı
kuvvetler ve ücretli askerlerden oluşmuştur.
14. yüzyıldan sonra ise İngiltere ve Fransa gibi krallıklar ordularında
maaş karşılığı asker bulundurmaya başlamıştır. Avrupa’da askerlik mesleği
ortaya çıkmıştır. Daimî ordu teşkilatının kurulup sürekli asker bulundurulduğu
bu dönemde, savaşlar süvariler tarafından yapılmıştır. 14. yüzyıldan itibaren
devletler sürekli piyade kıtaları bulundurmaya başlamıştır. Avrupa ordularında
piyadeleri en etkili kullanan devletler, İngiltere ve Osmanlı Devleti olmuştur.
Savaş tarihini değiştirecek olan top tüfek gibi ateşli silahlar, 1331’den
sonra kullanılmaya başlanmıştır.
Fransa 15. yüzyılda silahlı askerlerden oluşan daimî bir kıta oluşturmaya
başlamış, Osmanlılar ise buna 14. yüzyılda yeniçeri birlikleri ile başarmıştır.
Yerleşik ve Konar-göçerler Arasındaki Savaşlar
Yerleşik topluluklar üretimde, konar-göçer topluluklar ise askerlik alanında birbirlerine karşı üstünlük kurmuştur.
Başlıca geçim kaynağı hayvancılık olan konar-göçer toplulukların
ekonomileri, ihtiyaçlarını karşılamada yetersiz olması nedeniyle
yerleşik topluluklarla ticaret yoluyla mal değişikliği yapmak ya da savaş
yoluyla yerleşik toplulukların mallarına sahip olmak istemiştir.
Konar-göçerler ile yerleşik topluluklar arasındaki savaşlarda genellikle
konar-göçerler üstünlük sağlamıştır.
KANUNLAR GELİŞİYOR
İlk siyasi oluşumlarda, devlet ve toplum hayatının düzen ve disiplinle
yürütülmesi için her türlü hukuki iş, gelenek hâline gelmiş kurallara göre
düzenlenmiştir.
Örf ve âdetlerden oluşan geleneksel hukuk kuralları yazılı hâle
getirilmiştir.
Roma İmparatorluğu’ndaki hukuk kuralları da benzer şekilde gelişmiştir.
Roma şehrinin kuruluş tarihi olarak kabul edilen MÖ 753 yılından Doğu Roma
İmparatoru Justinianus’un (Jüstinyanus) 565 yılında ölümüne kadar geçen sürede
Roma ve egemenliği altındaki ülkelerde uygulanmış olan hukuka Roma Hukuku
denir.
Roma Hukuku, bugünkü Avrupa ülkelerinde uygulanan hukuk sisteminin temelini
oluşturur. Roma hukuk sisteminin ilk basamağı “12 Levha Kanunları”dır.
Justinianus Kanunları madde madde yazılmamış, belli olaylar için verilmiş somut
örneklerle kanun maddeleri anlatılmıştır. Hukuk kurallarında ilk defa kamu ve
özel hukuk ayrımı yapılmıştır. Özellikle aile, kişi ve miras hukuku
konularındaki düzenlemeler, günümüz medeni hukukunun temelini teşkil eder.
Justinianus’un hazırladığı kanunlarda toplumun en küçük birimi olan aile
kurumu ve evlilik konusu dinî bir temele oturtulmuştur. Justinianus
Kanunları’nda suç ve ceza sisteminde suçluyu arındırma, iyileştirme ve korkutma
amacı vardır. Bu kanunlarda hapis cezası uygulaması yoktur ve bunun yerine
suçluların manastırlara kapatılması tedbirine başvurulmuştur.
Manastırlar, insanları cezalandırma yeri değil muhafaza ve kontrol altında
tutma yerleri olarak kabul edilmekteydi. Suçun mahiyetine göre suçlulara, taş
ocaklarında ve madenlerde ömür boyu zorunlu çalışma ve sürgün cezası
verilmiştir. Adam öldürme gibi suçlarda ise sürgün, servete el koyma gibi
cezalar da uygulanmıştır.
Moğol İmparatorluğu'nun hukuk ve askerlik işlerini düzenleyen kanunlara
“Cengiz Han Yasası” veya ”Büyük Yasa” denilmiştir. Cengiz Han Yasası, nesilden
nesile aktarılan Türk ve Moğol törelerinin yazılı hâle getirilerek düzenlenmiş
şeklidir. Cengiz Han, kağan seçildiği 1206 yılı kurultayında bu kurallara bazı
ilaveler yapmış ve bunları resmen yürürlüğe koymuştur. Otuz üç defter hâlinde
düzenlendiği varsayılan bu yasalar, İslamiyet’i kabul eden Moğol hanedanları
tarafından da uygulanmıştır.
Devlet ve toplum hayatının düzenli bir şekilde ilerlemesi, uygulamaya
konulacak hukuk sistemi ile gerçekleşebilir. Tarih boyunca hukuk kuralları da
gelişmiştir. Böylece evrensel hukuk ilkeleri doğmuş fakat bu kanunlar tüm
toplumlar tarafından aynı şekilde uygulanmamıştır. Roma İmparatorluğu’nun eski
gücünü kaybetmesi ile Ortaçağ’da Avrupa’da feodal siyasi yapılar ortaya
çıkmıştır.