1.ÜNİTE: TÜRKLERDE DEVLET TEŞKİLATI
İLK TÜRK
DEVLETLERİNDE DEVLET TEŞKİLATI
- İslamiyet öncesi Türkler Konar-Göçer bir yaşam sürdükleri
için teşkilatçı bir yapıya sahipti. Teoman, ilk kez Türk boylarını
tek çatı altında topladı, Mete Han döneminde ‘’Onlu sistem’’ ile ilk düzenli ordu kuruldu
- İlk Türk devletlerindeki KUT ANLAYIŞINA göre; hükümdarın devleti yönetme yetkisini GÖK TANRI’dan aldığına inanılırdı. Bu anlayış halkın hükümdara
itaat etmesini ve kutsal saymasını sağlamıştır. Devleti yönetme yetkisi olan Kut Yetkisi, kan bağı yoluyla babadan
oğula
geçerdi. Bu anlayıştan ötürü hükümdar öldükten
sonra hükümdarın çocukları arasında taht kavgaları çıkardı. Taht kavgaları devletin zayıflamasının
neden olurdu.
- Kaynağını Tanrıdan alan bu türden iktidarlara KARİZMATİK İKTİDAR adı
verilirdi.
- Türklerde devleti
(il) meydana getiren dört unsur vardır; “BAĞIMSIZLIK, MİLLET, TOPRAK ve
TEŞKİLAT
- İlk Türk Devletlerinde hükümdarlar; KAĞAN, HAN, HAKAN, YABGU, TANHU, İDUKUT, İLTEBER gibi unvanlar kullanmışlardır.
İlk
Türk Devletlerinde Hükümdarlığın
ALAMETLERİ arasında; OTAĞ (Hükümdar
Çadırı), TAHT (Örgin), ÇETR (Hükümdar
Şemsiyesi),
SANCAK (tuğ),
SORGUÇ (Kotuz), DAVUL
(Nevbet) sayılırdı.
İlk
Türk Devletlerinde HÜKÜMDARIN GÖREVLERİ arasında; Töreyi
uygulamak, Halkını korumak, Halkını doyurmak, Adaleti sağlamak, Toy’u (kurultay) toplamak, Ülke sınırlarını
korumak ve yeni yerler fethetmek, Yüksek
mahkemeye başkanlık etmek, Savaşa ve barışa karar vermek, sayılırdı. Türklerde “sosyal devlet” anlayışı vardı.
- İlk Türk Devletlerinde devlet işlerinin görüşülüp
karara bağlandığı meclise ‘’KURULTAY’’ (TOY) adı verilmiştir. Kurultay, devlet yönetiminde hükümdara
yardımcı olurdu. Kurultaya; hakan, hatun,
vezirler, Boy beyleri, komutanlar, ileri gelenler ve idari görevliler katılırdı.
- İlk Türk Devletleri İKİLİ TEŞKİLATLANMA anlayışına göre yönetilirdi. Bu anlayışa göre; Ülke doğu ve batı olmak üzere iki kısma ayrılırdı. Ülkenin
doğusunu
KAĞAN
adını verdiğimiz hükümdar
yönetir, Batı kısmını
ise YABGU adını verdiğimiz hükümdarın kardeşi yönetirdi. İkili teşkilatlanmanın olması ilk Türk Devletlerinde federal yapının
olduğunu
gösterir.
TÜRK İSLAM
DEVLETLERİNDE DEVLET TEŞKİLATI
- İlk Türklerde olduğu gibi Türk –İslam
Devletlerinde de Hükümdara, devleti yönetme yetkisinin tanrı tarafından kendilerine verildiğine inanılmıştır.
Egemenliğin
kaynağı
dinsel kökenlidir. Bu
yetki babadan oğula
kan bağı
yoluyla geçtiğine inanılmıştır. Türk-İslam
Devletlerinde de Kut Anlayışının
etkisiyle Ülke,
hanedanın ortak malı sayılmış ve hanedanın erkek üyeleri arasında taht mücadeleleri yaşanmıştır.
- Türk-İslam
Devletlerinde hükümdar; YASAMA, YÜRÜTME,
YARGI YETKİLERİNİ kendi şahsında toplamış ve Divan-ı Mezalim’e başkanlık etmiştir. Divanı Mezalim, haksızlığa uğrayan halkın başvurduğu divandır.
- Türk-İslam Devlerinde;
HUTBE OKUTMAK, HİLAT
GİYMEK,
PARA BASTIRMAK, SALTANAT ÇADIRI
(OTAĞ),
NEVBET (DAVUL), TUĞRA,
TAHT (OTAĞ),
hükümdarlığın alametleri arasında sayılırdı. HİLAT GİYMEK VE HUTBE OKUTMAK İslamiyet’in kabulüyle hükümdarlık alameti olmuştur.
“Sultan” Unvanını
tarihte ilk defa Gazneli Mahmut kullanmıştır.
- Devlet
meselelerinin görüşülerek
karara bağlandığı Divanlar; (‘Karahanlılarda; ‘’DİVAN-I ALİ’’), (Gaznelilerde; ‘’DİVAN-I VEZARET’’), (Selçuklularda; “DİVAN-I SALTANAT’’), (Türkiye Selçuklularında; ‘’DİVAN-I ALA’’) ve (Osmanlılarda ‘’DİVANI HÜMAYUN’’) adını
alırdı.
OSMANLI DEVLET ANLAYIŞI:
Osmanlı devleti, Türkiye
Selçuklularının mirasçısı olarak ortaya çıkmış ve Memluklular ile Bizans İmparatorluğunun teşkilatlanmasından etkilenmiştir. Osmanlılar
hem Türk, hem de İslam
devletidir. Osmanlıların devlet anlayışı, Türk töreleri ile İslam dini
kurallarına göre şekillenmiştir.
İlk
Türk Devletlerinde ve Büyük
Selçuklularda görülen
“Cihan Hakimiyeti” anlayışı Osmanlılarda da görülür. Osmanlılar bir Türk devleti oldukları kadar,
bir İslam
devleti özelliğine de
sahiplerdi. Kuruluşlarından yıkılışlarına kadar İslam dini kurallarını
yeryüzüne hakim kılma politikası izlemişlerdir.
Osmanlı devleti “merkezi
karakterli” bir devlettir. Diğer Türk-İslam devletlerinde olduğu gibi ülke hanedan üyeleri arasında paylaşılmamıştır. Padişah; yasama, yürütme
ve yargı yetkisini
kendinde toplamıştır. Osmanlı devletinin diğer Türk devletlerine göre uzun ömürlü olmasının
en önemli sebebi,
merkezi karakterli olmasıdır.
PADİŞAHLAR VE
HAKİMİYET ANLAYIŞI:
Osmanlı devleti de diğer Türk-İslam devletlerinde olduğu gibi bir
hanedan devleti idi. Osmanlılarda
yönetme yetkisi Osmanlı ailesine aitti. Bu sebeple Osmanlılarda da hanedan üyeleri arasında taht kavgaları yaşanmıştır.
Osmanlı devletinde bazı
padişahlar
taht kavgalarını önlemek
ve merkezi otoriteyi artırmak
amacıyla yeni düzenlemeler yapmışlardır. İlk Türklerde ve Türk-İslam Devletlerinde ‘’Ülke, hanedan üyelerinin malıdır.’’ Anlayışı uygulanmıştır.
- I. MURAT,
‘’Ülke padişah
ve oğullarına aittir.’’ kuralını
getirmiştir.
Bu yenilikle Hükümdarlık hakkı sadece padişahın oğullarına geçmiştir.
- FATİH SULTAN
MEHMET hazırlattığı Fatih
kanunnamesinde, ‘’Ülke, hükümdarın malıdır.’’ anlayışını getirdi. Böylelikle “Kardeş katli yasası” yasallaştı.
Bu yasa ile tahta geçen
hükümdar
taht kavgaları ile ülkenin parçalanmasını
önlemek için kardeşlerini idam ettirme hakkını
elde etmiştir.
- I. AHMET ise
“Ekber ve Erşed
Sistemi” getirdi. Yani
tahta geçme hakkı hanedanın ‘’en
büyük ve olgun’’ olanına verilmiştir. Bu düzenlemeden sonra Osmanlı devletinde taht kavgaları azalmıştır
Osmanlı hükümdarları ilk
dönemlerde bey ve gazi unvanını kullanırlardı. Daha sonraki dönemlerde; Sultan,
Hüdavendigar, Devletlu, Han, Hakan, Padişah gibi unvanlar kullandı. Yavuz Sultan
Selim’den itibaren Osmanlı padişahları ‘’Halife’’ unvanını
aldı. Osmanlı padişahlarının
tahta çıkmalarına “Cülus” adı verilirdi. Osmanlı padişahları tahta çıkarken “Kılıç Alayı” düzenlenirdi.
Kılıç
Alayı töreni Eyüp Sultan camii önünde yapılırdı. Padişahların hükümdarlık alametleri arasında; Hutbe okutmak, Para bastırmak, Mehter çaldırmak, Bayrak ve Sancaklar, Tuğları, Tuğra (mühür)
ve Otağ
(Hükümdar Çadırı) sayılabilir.
Osmanlı padişahları kendilerine yönetme yetkisinin tanrı tarafından
verildiğine
inanırlardı. Buna Kut Anlayışı denir. Kut Anlayışı; İlk Türk Devletlerinde ve Türk-İslam Devletlerinde de uygulanmıştır. Kut Anlayışından dolayı hükümdarlar kendilerini sadece tanrıya karşı sorumlu hissederlerdi. Sınırsız yetkileri olan Osmanlı padişahları; İslam dini kuralları ve Türk törelerinin dışına çıkamazlardı. Padişahların ülke
idaresi ile ilgili çıkarttıkları kanunlara “FERMAN” veya “HATTI HÜMAYUN” adı verilirdi. Fermanlar; Türk örf ve adetlerine göre çıkartılırdı. Bu fermanlar İslam dini
kurallarına aykırı
olamazdı.
Osmanlı devletinde padişah adayı şehzadeler; devlet yönetimi konusunda tecrübe kazanmaları için
Anadolu’daki sancaklara
vali olarak atanırlardı. Şehzadelerin yanında “Lala” ünvanlı öğretmenler bulunurdu. Bu öğretmenler Şehzadeleri
askeri ve idari konularda yetiştirirlerdi. Şehzadelerin
sancaklara gönderilmesi
uygulaması 1600’lü
yılların başlarında III. Mehmet tarafından kaldırıldı. Yerine “Kafes usulü” denilen, Şehzadelerin
sarayda gözetim altında tutulduğu uygulama başlatıldı.
Haliyle Sancağa
çıkma sisteminden yetişen son padişah da III.
Mehmet’tir. Kafes usulü, şehzadelerin bilgi ve görgülerini
artırmalarına engel olmuş ve Şehzadelerin bazılarının
psikolojisi bozulmuştur. Böylelikle Şehzadeler halktan kopmuşlar ve tahta
çıkınca devlet yönetiminde başarılı olamamışlardır. Devlet yönetiminde harem ağaları, saray kadınları etkin olmaya başlamışlardır.
Osmanlı padişahları ve şehzadeleri iyi bir eğitimden geçerler, Arapça ve Farsça’yı anadilleri gibi bilirlerdi. Fatih
Sultan Mehmet 6 dil öğrenmişti. Osmanlı şehzadeleri mutlaka bir sanat öğrenerek yetişirlerdi. Osmanlı padişahlarının
birçokları şair ve müzisyendi. Fatih “Avni”, Kanuni “Muhibbi”, mahlası (takma ad) ile şiirler yazmışlardır. III.Selim müzisyendi. Padişahların özel
hayatları, sarayın “harem” bölümünde geçerdi. Padişah devlet
adamlarını “Arz
odası”nda kabul
ederdi.
OSMANLI DEVLET TEŞKİLATI
Osmanlı Devlet Teşkilatı; Merkez ve Taşra olmak üzere 2 ana başlıkta işlenir. Merkez Teşkilatı, İstanbul’u yani başkenti ifade eder, Taşra Teşkilatı ise İstanbul’un yani başkentin dışında kalan Osmanlı topraklarını
ifade eder.
1-MERKEZ TEŞKİLATI:
A) SARAY: Osmanlı devletinde saray; hem devlet
yönetim merkezidir, hem de padişahların yaşadıkları yerdir. Osmanlılarda kuruluş döneminde Bursa
ve Edirne’de yaptırılan saraylarda devlet yönetilmiştir. Fatih İstanbul’u fethettikten sonra 1460-1475 yılları arasında TOPKAPI Sarayını
yaptırdı. Topkapı Sarayı, 400 yıl boyunca devletin yönetim merkezi olarak kullanıldı.
Sultan Abdülmecid Döneminde
DOLMABAHÇE sarayının tamamlanmasından sonra 1856’da devletin yönetim merkezi
Dolmabahçe Sarayına taşındı.
Topkapı sarayı; ENDERUN (İç) ve BİRUN (Dış) olmak üzere iki bölümden
oluşurdu.
Bu İki
bölümü, BABÜ’SSADE denilen kapı birbirine bağlardı.
- ENDERUN: Enderun
kelime olarak ‘’iç’’ demektir. Devşirme kökenlilerden Devlet memuru yetiştirmek amacıyla Enderun okulunu Fatih Sultan Mehmet
açmıştır.
Enderun mektebini bitiren Devşirme Kökenli öğrenciler devlet
yönetiminde önemli görevlere atanırdı.
Devşirme
kökenlilerin çıkabildikleri en yüksek mevki Sadrazamlık makamıdır.
Enderun’u bitirenler
Harem de yetişen
kızlarla evlendirilirdi. Halktan kız almazlardı. Böylelikle; Enderun’dan yetişen yöneticiler Taşraya gönderildikleri zaman yerli hakla kaynaşıp orada kök
salamazlardı.
- HAREM: Padişahın eşleri, çocukları, valide sultan (Anneleri) ve
Cariyeleriyle (hizmetçi)
birlikte yaşadıkları bölümün
adıdır. Harem padişahların evi özelliğindedir. Osmanlı hareminde yükselme döneminde bin dolayında cariye denilen genç kız bulunurdu.
Bu genç kızlar Kırım, Kafkasya bölgesinden getirilirdi ve dokuz yıllık bir eğitimden geçerdi. Haremin idaresinden birinci
derecede padişahların anneleri (Valide Sultan) sorumluydu.
Haremin güvenliğini Harem ağaları sağlardı. Osmanlı padişahları da haremden kız alırlardı.
- BİRUN: Birun kelime olarak ‘’dış’’ manasına gelir. Topkapı sarayının
Birun (dış)
bölümünde; Divan teşkilatı, Kapıkulu ordusu, devlet hizmetleri ile
ilgili tüm kurum ve kuruluşlar yer alırdı.
B) İSTANBUL’UN YÖNETİMİ:
Bursa, Edirne ve İstanbul Osmanlılara başkentlik eden şehirlerdir.
Fatih döneminde başkent Edirne’de İstanbul’a taşınmıştır.
Osmanlılar; İstanbul için genellikle Dersaadet (Mutluluk evi)
ve İslambol
adlarını kullanmışlardır.
- YENİÇERİ AĞASI; İstanbul’da güvenlikten sorumluydu. ŞEHREMİNİ; İstanbul’da Belediye işlerine bakardı. BAŞ MİMAR; İstanbul’da İmar ve bayındırlık işlerine bakardı. TAHT KADISI; İstanbul’un adalet işlerini yürütürdü.
Ayrıca SADRAZAM; İstanbul’un genel yönetiminin kontrolünden sorumluydu. Devlet yöneticilerinin
en yüksek rütbelileri İstanbul da görev yapabilirlerdi.
C) DİVAN-I
HÜMAYUN:
DİVAN, devlet
meselelerinin görüşülüp karara bağlandığı yerdir. Osmanlılarda divan teşkilatı ORHAN Bey zamanında oluşturuldu. Bu teşkilat Osmanlılara, Anadolu Selçuklularından geçmiştir. Divan Teşkilatı Osmanlılarda; hem en yüksek yönetim (yürütme)
organı, hem de en yüksek mahkeme (yargı) özelliklerine
sahip bir kurumdur. Günümüzdeki
bakanlar kurulunun yaptığı görevleri
yürütürdü.
Yönetim ve hukuk konularında haksızlıkla karşılaşan halkın başvurabileceği en yüksek makam, Divan-ı Hümayundu.
Divan teşkilatı “Kanunname-i
Ali Osman” ile klasik şeklini almıştır. Fatih kanunnamesi göre divan üyelerini, görev ve sorumluluklarını
- SADRAZAM : Fatih
Sultan Mehmet'e kadar Divan-ı Hümayuna padişahlar başkanlık ederdi. Fatihten itibaren Divan’a sadrazam başkanlık etmeye başladı. Fatih, divan toplantılarını
izlemek üzere “KASR-I ADL” denilen bir gizli oda yaptırmış ve buradan Divanı Hümayun
toplantılarını izlemiştir. Sadrazamlar
divan toplantılarından sonra arz odasına giderek divanda alınan kararlar hakkında padişahlara bilgi vermişlerdir. Divanda
alınan kararlar padişahın onayından sonra yürürlüğe girerdi. Divanın kayıtlarının
tutulması, divan toplantılarının
düzenlenmesi “Reis-ül küttap” adlı yöneticinin göreviydi. Divanda alınan
kararlar “MÜHİMME” denilen defterlere kayıt edilirdi.
DİVAN HÜMAYUNDA; İlmiye, Seyfiye ve Kalemiye sınıflarını
temsilen üyeler bulunurdu.
Sadrazam, Vezirler, Yeniçeri
ağası
ve Kaptan-ı Derya ‘’SEYFİYE Sınıfını’’
temsil eden divan üyeleriydi.
Defterdar ve Nişancı ‘’KALEMİYE sınıfını’’
temsil eden divan üyeleriydi.
Kazaskerler ‘’İLMİYE sınıfını’’
temsil eden Divan üyesiydi.
İLMİYE (EHL-İ ŞER):
Osmanlı Devletinde;
Adalet, Eğitim,
Din hizmetleri ve Vakıfların yönetiminden sorumlu olan sınıftır. Merkez’de
Kazasker, Taşra’da ise Kadılar, Müderrisler ve Müftüler
İlmiye
sınıfını
temsil etmişlerdir.
İlmiye
sınıfının
başı
Şeyhülislamdı. İlmiyenin Divan-ı Hümayundaki
temsilcisi Kazaskerlerdi.
- ŞEYHÜLİSLAM: İlmiye sınıfının
başı
Şeyhülislamdı. Fatih kanunnamesine göre Şeyhülislam, rütbece Sadrazama denkti. Şeyhülislam divanın daimi üyesi değildi, gerek duyulduğunda Şeyhülislam Divana katılırdı. Osmanlı devletinde Şeyhülislamın temel görevi Fetva vermekti. Şeyhülislam fetvaları padişahları dahi tahttan indirmede etkili
olmaktaydı.
- KAZASKER: Divanı
Hümayunda İlmiye
sınıfını
temsil eden Anadolu ve Rumeli Kazaskerleri olmak üzere
iki kazasker bulunurdu. Rumeli kazaskeri rütbece
daha yüksekti.
Kazaskerler divanda adalet, eğitim ve din hizmetlerini yürütürlerdi. Kadıların, Müderrislerin ve Müftülerin
atanması, özlük
hakları ile ilgili çalışmalar Kazaskerlerce yürütülürdü. Kazaskerlerin adaletle ilgili verdiği kararlar
kesindi. Kadıların idamla ilgili kararları mutlaka
Kazaskerlerin onayından geçerdi. Önemli: Devşirme kökenliler ilmiye sınıfında görev yapamazlardı. İlmiye sınıfında Medrese eğitimi almış Türk ve Müslüman
olanlar görev yapabilirdi.
SEYFİYE(EHL-İ KILIÇ):
Arapçada seyf, ‘’Kılıç’’
anlamına gelir. Seyfiye Sınıfı; Devlet idaresi ve Askerlik işlerine bakardı. Tüm ordu mensupları seyfiye sınıfını
oluşturur.
Sadrazam, Vezirler, Yeniçeri
Ağası ve Kaptanı Derya Divanı Hümayunda
Seyfiye sınıfını temsil eden görevlilerdir.
- SADRAZAM: Osmanlı
Devletinde padişahtan
sonra en yetkili yöneticisi
ve Padişahın mutlak vekilidir. Divanın başkanlığını yapar, Padişahın mührünü kullanma hakkına sahip ve “Serdar-ı Ekrem” unvanıyla ordunun başında sefere çıkabilir. Devlet yöneticilerinin ulaşabilecekleri en
yüksek makamdır.
- VEZİRLER: Vezirler sadrazamın
yardımcısıdırlar. Vezirlik makamı Orhan Bey döneminde kuruldu. Devletin
büyümesi ve yönetilmesinin zorlaşmasıyla zamanla Vezir sayısı
artmıştır. Vezir sayısının artmasıyla I. Murat döneminde Sadrazamlık makamı kuruldu.
- YENİÇERİ AĞASI: Kapıkulu ordusunun yönetiminden
ve İstanbul’un güvenliğinden sorumlu görevlidir.
- KAPTAN-I DERYA: Osmanlı
Devletinde, Denizlerin güvenliğinden ve donanmanın yönetiminden sorumlu ‘’Donanma komutanıdır’’. İstanbul da bulunduğu dönemlerde divan toplantılarına katılırdı. Anadolu Selçuklu Devletinde donanma komutanı için
‘’Reisül Bahr’’ adı kullanılmıştır.
KALEMİYE (EHL-İ KALEM):
Divan-ı Hümayunda her
türlü resmi kayıtlarını tutan, iç ve dış yazışmaları yapan memurların bulunduğu sınıfa
Kalemiye denilmiştir.
Defterdar ve Nişancı Divanı Hümayunda
Kalemiye sınıfını temsil eden üyelerdir. Kalemiye sınıfı üç
önemli defter tutardı. TAHRİR Defterleri’nde Tapu, Vergi ve Nüfus kayıtları bulunurdu. MÜHİMME Defterleri’nde Divanı Hümayun
toplantılarının kayıtları bulunurdu. ŞERİYE SİCİLLERİ Defterleri’nde ise Kadıların başkanlık ettiği Mahkeme kayıtları bulunurdu.
- DEFTERDAR: Osmanlılarda
Maliye işlerine
bakan devlet görevlisidir.
Vergilerin toplanması,
Yıllık
bütçe
yapılması, para bastırılması ve hazinede toplanan kaynakların kanunlara uygun olarak ilgili devlet
birimlerine aktarılması görevleri
defterdara aitti.
- NİŞANCI: Nişancı padişah adına iç ve dış yazışmaları yapan görevlidir. Padişah fermanlarını
hazırlar ve padişahın Tuğra denilen imzasını
çekerdi. Dirlik sisteminin tüm kayıtları ve Tapu sicil kayıtlarını
Tahrir Defterine kaydederdi tutardı.
Nişancılar, 1600’lü
yıllara kadar devletin dış ilişkilerini yürütmüşlerdir. 1600’lü
yıllardan sonra dış işlerinin önem kazanmasıyla REİSÜLKÜTTAP, dış işlerine bakması için
görevlendirilmiş ve Divanı Hümayun
üyesi olmuştur.
2-TAŞRA TEŞKİLATI:
Osmanlı Devletinde, İstanbul dışında kalan tüm
eyaletler taşra
olarak tanımlanırdı.
Osmanlı Devletinde
topraklar genişlemeye
başlayınca taşradaki topraklar; Eyalet
(Beylerbeylik), Sancak, Kaza, Nahiye ve Köy
olmak üzere idari
birimlere ayrıldı. Eyaletler Beylerbeyi tarafından, Sancaklar Sancakbeyi tarafında,
Kazalar Kadı tarafından, Nahiyeler Naib tarafından, Köyleri ise İmam, Kethüda veya Tımarlı sipahiler tarafından yönetilirdi.
Osmanlı devletinde
sınırların genişlemesinden
dolayı, I.Murat Rumeli
Beylerbeyliğini
kurmuştur.
Yıldırım Bayezid ise Anadolu Beylerbeyliğini oluşturmuştur. 1600’lü
yılların başında beylerbeyliğinin sayısı
32 dolaylarındaydı.
Taşra teşkilatının
anlaşılabilmesi
için Osmanlı Devletindeki Tımar ve İltizam sistemlerinin temel özelliklerinin bilinmesi gerekir.
OSMANLI EYALET ÇEŞİTLERİ:
Osmanlı devletinde
eyaletler; Saliyanesiz (Yıllıksız), Saliyaneli (Yıllıklı) ve Özerk Eyaletler
olmak üzere 3’e ayrılır.
- SALİYANESİZ
(YILLIKSIZ) EYALETLER: ‘’Sal’’
kelimesi Farsçada yıl anlamına gelmektedir. İstanbul’a yakın olan bu eyaletlerde Dirlik (Tımar) sistemi uygulanırdı.
Bu eyaletlerin vergi gelirleri hizmet karşılığı askerlere ve devlet görevlilerine bırakılırdı. Dirlik sahipleri vergi gelirlerinin bulunduğu bölgenin idaresinden sorumluydu. Devlet
bu sistemin uygulandığı eyaletlerde vergi toplama zahmetinden
kurtulmuştur.
Rumeli, Anadolu, Sivas, Karaman, Diyarbakır
ve Şam
gibi eyaletler saliyanesiz eyaletlerdir.
- SALİYANELİ
(YILLIKLI) EYALETLER: ‘’Sal’’
kelimesi Farsçada yıl anlamına gelmektedir. Başkent İstanbul’a uzak eyaletlerde Dirlik (Tımar) sistemi uygulanmazdı. Yani devlet görevlilerine ve askerlere hizmet karşılığı toprak geliri
tahsis edilmezdi. Bu eyaletlerde “İltizam sistemi” uygulanırdı.
Yılda 1 kez vergiler toplanır ve bu vergiler doğrudan devlet hazinesine aktarılırdı. Bu eyaletlerde yaşayan halktan yılda bir defa vergi toplanırdı.
Bağdat,
Basra, Mısır, Cezayir, Trablusgarp, Yemen ve Tunus
gibi eyaletler, Salyaneli eyaletlerdir.
- ÖZERK EYALETLER: Yöneticileri
yerel hanedanlar içerisinden, padişah tarafından atanan, iç işlerinde bağımsız, dış işlerinde ise
Osmanlıya bağlı eyaletlere verilen ad. Özerk eyaletler yılda bir defa devlete vergi verirlerdi. Özerk eyaletlere; Hicaz, Kırım,
Eflak, Boğdan
ve Erdel gibi eyaletleri örnek
olarak gösterilebilir.
Osmanlı eyaletleri içerisinde en ayrıcalıklı
olan Hicaz idi. HİCAZ
vergi ve askerlikten muaftı.
KIRIM eyaleti de ise vergi ödemez,
savaş
zamanında asker gönderirdi.
EYALET VE SANCAKLARIN
YÖNETİMİ
- EYALET:
Osmanlı eyaletlerini padişah tarafından atanan ve iki tuğ taşıyan BEYLERBEYİ yönetirdi. Eyaletin merkezi olan Sancağa “PAŞA SANCAĞI”
denirdi. Beylerbeyi eyaletin hem genel valisiydi, hem de en yüksek askeri komutanı idi. Beylerbeyi merkezden gelen emir
ve buyrukları eyalette uygulamakla görevliydi. Beylerbeyi eyalette asayiş ve güvenlikten, vergilerin toplanmasından ve suçluların yakalanmasından sorumluydu. Yalnız kadıların verdiği karalara karışamazlardı.
- SANCAK:
Sancakları merkezden atanan bir tuğ taşıyan SANCAKBEYİ yönetirdi. Sancakbeyi bölgenin idaresinden sorumluydu.
Beylerbeyine bağlı olarak idari ve askeri görevleri yapardı. Sancak’ın günümüzdeki karşılığı İl (şehir)’dır.
Sancakbeyi de kadıların verdiği kararlara karışamazdı.
- KAZA: Kazaları
İlmiye
sınıfından gelen Kadılar yönetirdi. Kadı kazada yargıçlık,
kaymakamlık, belediye başkanlığı gibi görevleri yerine getirirdi. Kazaların güvenliğinden “Subaşılar” sorumluydu. KADI; Merkezden gelen emir
ve buyrukları tebaaya ulaştırırdı. Vergilerin toplanmasını sağlardı. Kazanın imar ve inşası ve temizlik hizmetlerini yürütürdü.
Nikah işlemlerini
yapardı. Günümüzdeki noterlerin yaptığı hizmetleri
yapardı. Vakfiyelerin düzenlenmesi ve vakıfların yönetilmesinden sorumluydu. Yargı işlerine bakardı. Ancak askeri yetkisi yoktu.
- NAHİYE: Nahiyeler, Kadılar tarafından
atanan Naipler yönetirdi. Naip düşük rütbeli bir kadı idi.
OSMANLI ASKERİ TEŞKİLATI
Osmanlı beyliğinin ilk kuruluş yılarında ordu gönüllülerden meydana geliyordu. Toprakların genişlemesi üzerine daimi ordu oluşturma ihtiyacı doğdu. Osman Bey Döneminde ordu, gönüllü Atlı askeri birliklerden meydana geliyordu.
Orhan Bey, Vezir Alaaddin paşanın
tavsiyesi ile Yaya ve Müsellem
(atlı) denilen ilk düzenli orduyu oluşturdu.
Orhan Bey zamanında, Karesi oğulları beyliğinin Osmanlılara katılması ile bu beyliğin donanması Osmanlı hizmetine girdi. Böylece Osmanlı deniz gücünün temelleri atıldı.
I. Murat zamanında savaş esiri Gayri Müslim çocuklarından Yeniçeriler adı ile yeni bir ordu kuruldu. Osmanlı
askeri teşkilatı oluşturulurken, Türkiye Selçukluları örnek
alındı.
Osmanlı ordusunu
Kara ordusu ve Donanma olmak üzere iki bölüme ayırarak incelemek mümkündür.
OSMANLI KARA ORDUSU:
(A-Eyalet ordusu, B-Kapıkulu
ordusu ve C-Yardımcı Kuvvetler olmak üzere 3 başlıkta ele alınır.)
KAPIKULU ORDUSUNUN
GENEL ÖZELLİKLERİ
Devşirme kökenlilerden oluşan Kapıkulu ordusu, devlet hazinesinden üç ayda bir “ULUFE” adı verilen maaş alırdı.
Hükümdar
değişikliklerinde ‘’CÜLUS
BAHŞİŞİ’’
almışlardır. Cülus Bahşişi veren ilk hükümdar Yıldırım
Bayezid’dir. Cülus Bahşişi Fatih döneminde yasallaşmıştır.
Hükümdarın şahsına bağlı
bu askerlerin asıl görevleri Hükümdarı ve başkenti korumaktır. Ömür
boyu askerlik yaparlardı.
Evlenmeleri ve ticaretle uğraşmaları yasaktı. Askeri kışlalarda yaşarlardı.
OSMANLI DONANMASI:
Osmanlı devleti Karesioğulları beyliğini topraklarına katınca donanmaya sahip oldu. Osmanlı donanmasının
ilk üssü Marmara denizinde Edincik’ti. Donanma, Rumeli’ye asker ve göçmen taşınmasında önemli rol oynadı. İlk Osmanlı tersanesini Gelibolu da Yıldırım Bayezid inşa ettirdi. İlk deniz savaşı Venediklilerle
yaşandı (1416-Çelebi Mehmet).
Osmanlı donanmasını büyük
bir güç haline getiren Fatih oldu. Fatih İstanbul’u fethetmek için 400 parçalık
bir donanma oluşturdu.
Gemilerin Kasım Paşa
sırtlarından Haliç’e indirilmesi, İstanbul’un fethinde önemli rol oynadı. Fatih zamanında Osmanlı donanması Ege adaları ve Kırım’ın fethini gerçekleştirdi. Fatih döneminde Dünyanın en büyük
deniz gücü olan Venedik yenilgiye uğratıldı. İtalya da Otranto fethedildi.
Osmanlı denizciliğinin yükselmesinde Anadolu beyliklerinin
Osmanlılara katılması önemli
rol oynadı. Kanuni zamanında Osmanlı donanması dünyanın bütün
devletlerinin donanmalarından
daha güçlü hale geldi.
Osmanlı donanma komutanına
“Kaptan-ı Derya” denirdi. Deniz askerlerine ”Levent” adı verilirdi. Donanmada
görev yapan askerler hazineden maaş almazlardı. Geçimlerini ganimet ve kendilerine tahsis
edilen toprak geliri ile sağlarlardı. Donanma personeli yaz aylarında sefere çıkar sonbahar da evlerine dönerlerdi. Kışın donanmada Nöbetçi personel görev yapardı.
Osmanlı donanmasında
bulunan gemilere; Baştarda, Kalyon (Yelkenli), Kadırga (Kürekli), Mavna, Atmaca, Serçe gibi adlar verilirdi. Osmanlı gemileri hem kürekli hem de yelkenli özellikteydi. Bir
donanmada 47 gemi bulunurdu.
Osmanlı devletinin Deniz
donanmalarının önemli üsleri; Süveyş, Basra, Kuzey Afrika, Gelibolu, Haliç, Kırım,
Hazar, bölgelerindeki
Liman ve tersanelerdi. Osmanlı
devletinin en büyük tersanesi Haliç de bulunuyordu. 1500’lü yıllarda Haliç
tersanesinde 40 bin kişi çalışıyordu.
Klasik dönemde yetişen ünlü
Osmanlı denizcileri;
Kemal Reis, Salman reis, Burak reis, Barbaros Hayrettin paşa (Hızır
Reis), Turgut Reis, Piri Reis, Piyale paşa, Seydi Ali Reis, Sokollu Mehmet Paşa, Lala Mustafa
Paşa
örnek verilebilir.
1500’lü yılların
sonlarından itibaren Osmanlı merkez donanması zayıflamaya başlamıştır. Ancak “Garb Ocakları” (Cezayir, Tunus ve Trablusgarb)
donanması gücünü korumuştur.
CUMHURİYET DÖNEMİ DEVLET
TEŞKİLATI
- 23 Nisan 1920’de
Büyük Millet Meclisi Ankara’da açıldı.
- Kurtuluş Savaşında Düzenli Ordu kuruldu.
- Kurtuluş Savaşı sırasında Türkiye’nin ilk Anayasası olan 1921 Anayasası hazırlandı.
- Yeni Türk Devleti,
29 Ekim 1923'te Cumhuriyet'i ilan ederek yönetim şeklini belirledi.
- Cumhuriyet
yönetimiyle birlikte halk, yöneticilerini belli süreliğine seçme ve ülkeyi yönetme yetkisini seçtiği vekiller aracılığıyla kullanma hakkı da kazanmıştır.
- Yönetim şeklinin
Cumhuriyet olduğu
1924 Anayasası'na eklendi.
- 1928' de devletin
dini İslâm'dır maddesi anayasadan çıkarılarak laiklik ilkesi benimsendi.
- Türk
kadını;1930'da belediye seçimlerine 1933'te muhtarlık seçimlerine, 1934'te ise
milletvekili seçimlerine katılma hakkını elde etti.
- 1937' de Atatürk İlkeleri 1924
Anayasası'na eklendi.
- 1924' te
Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası, 1930' da ise Serbest Cumhuriyet Fırkası
kurularak çok partili hayata geçilmek istendi fakat gerçekleşmedi.
- 1946 seçimlerinde
Demokrat Parti'nin meclise girmesiyle ile çok partili hayata geçildi.
- 1946 yılına kadar
iki dereceli sistem uygulanmış, 1946’dan günümüze kadar kullanılmaya devam eden tek dereceli seçim sistemine geçildi.
- 2018 yılında
çıkarılan kararname ile yasama yetkisi milletvekillerine, yürütme yetkisi
cumhurbaşkanına, yargı yetkisi de bağımsız mahkemelere verilmiştir. Başkanlık sistemine geçilmesi ile cumhurbaşkanı ve başbakana ait yetkiler bütünüyle cumhurbaşkanında toplanmıştır.