12.Sınıf, 4.ÜNİTE: YUMUŞAMA DÖNEMİ VE SONRASI

 

YUMUŞAMA DÖNEMİ VE SONRASI

4. ÜNİTE YUMUŞAMA DÖNEMİ VE SONRASI 

Yumuşama Dönemi (Detant) :

Doğu-Batı blokları arasında savaş tehlikesinin azaldığı, uzlaşma ihtimalinin arttığı, iki tarafın da dünyanın herhangi bir bölgesinde çıkacak bir savaşın küresel çapta bir savaşa dönüşmemesi için tedbirli davrandığı dönemdir. Yumuşama politikasında özellikle 1962’deki Küba Füzeler Krizi etkili olmuştur.

Stalin’in 1953’te ölmesinden sonra SSCB’de yönetime gelen Nikita KRUŞÇEV, Batı Bloku ile ilişkileri geliştirmek için bazı diplomatik adımlar attı (Federal Almanyayı tanıdı, Avusturya ile anlaşma yaparak SSCB askerlerini bu ülkeden çekti).

Dehşet Dengesi:

SSCB’nin 1957’de başlattığı Sputnik Uzay Programı ile nükleer teknolojide uzay çağı başladı ve bu durum beraberinde istikrarı, bir çeşit denge durumunu getirdi. Dehşet dengesinin temelinde her iki ülkenin de (ABD-SSCB) 2. vuruş kapasitesine sahip olması yatar.

Yani en güçlü saldırıda bile karşı tarafın karşılık verecek gücü vardı ve bu durum nükleer bir savaşa yol açabilirdi. Bu yüzden iki taraf bir yandan yarışa devam ederken, bir yandan da nükleer bir savaşı önlemek için tedbirler almaya başladı. 1962deki Küba Krizi bir dönüm noktasıdır, bu olaydan sonra Yumuşama Dönemi başladı. Bu kriz sırasında izledikleri savaş eşiği politikası”nın hangi sonuçları doğurabileceğini gören iki ülke, nükleer silahsızlanmaya dair görüşmelere başladı. İki devletin ilişkilerinde yumuşamanın oluşmasında 2 etken daha vardır: SSCB-Çin ilişkilerinin bozulması, Bağlantı-sız Devletler.

Helsinki Deklarasyonu (1975) :

Yumuşama politikası’nın Avrupaya yansımasını temsil eden bir bildiridir. 35 ülkenin temsilcisi imzaladı. Avrupalı devletler, “sınırların dokunulmazlığı” ilkesini burada kabul ederek SSCBnin II. Dünya Savaşı sonrasındaki kazanımlarını resmen tanımış oldular. Avrupada detant (yumuşama) ortamının çıkması, SSCBnin Çine karşı elini güçlendirdi.

II. Berlin Buhranı (1958-1961) :

1958’de Kruşçev Batılı devletlerin Berlinden çıkması ve Berlinin serbest şehir olması gerektiğini ileri sürerek yeni bir kriz başlattı. Kruşçevin asıl amacı Batılı devletlerin Doğu Almanyayı tanımasını sağlamaktı. Ayrıca Doğu Berlinden Batı Berline olan yoğun miktarda kaçışlar, Doğu Almanyada nitelikli işgücü sıkıntısına sebep olduğu için Kruşçevi huzursuz ediyordu.

Bu kaçışları önlemek için 1961de Berlinde şehrin Doğu ve Batı bölümünü birbirinden ayıran bir duvar inşa edildi. Yıkıldığı 1989a dek Batı’da Utanç Duvarı” olarak anılan bu duvar; Berlinin ve Almanyanın bölünmüşlüğü ile Doğu-Batı Blokları arasındaki düşmanlığın, Demir Perdenin simgesi oldu.  

Küba Buhranı (1962) :

“Küba Füzeler Krizi” olarak da bilinir. Komünist Fidel Castro ve arkadaşları,Küba diktatörü Batistayı 1959da devirerek komünist bir rejim kurmuşlardı. Bir ABD casus uçağı 1962de Kübada Ruslar tarafından inşa edilmekte olan nükleer füze tesislerini tespit etti. New York ve Chicago bu füzelerin menzilindeydi. Bunun üzerine ABD Başkanı John F. Kennedy, füzelerin derhal sökülmesini isteyerek Kübayı denizden ablukaya aldı. Bu sırada bazı füze parçalarını taşıyan SSCB gemileri Atlantik Okyanusunda Kübaya doğru ilerliyordu.

Kennedy ablukayı delmeye kalkarlarsa gemilerin batırılacağı-nı duyurdu. ABD ve SSCB savaşmaya ilk defa bu kadar yaklaştılar. Bütün dünya nükleer bir savaş teh-likesiyle karşı karşıyaydı. ABDnin kararlılığını gören Kruşçev geri adım attı. ABD’nin Küba’yı işgal etmemesi ve Türkiyeye yerleştirilen Jüpiter füzelerinin sökülmesi karşılığında Kübadaki füze rampalarının sökülmesini kabul etti.

Küba Buhranı’nın sonuçları:

a-) Çin, SSCB’yi devrimci davaya ihanetle suçladı, SSCB’ye karşı güvensizlik duyan Küba Çin’e yanaştı.

b-) Dünyanın nükleer felaketten kılpayı kurtulduğu 27 Ekim 1962 günü, nükleer silahsızlanma çabala-rının ve Yumuşama Döneminin başlangıcı oldu.

c-) Türkiye iki süper güç arasında sıkışmış olduğunu ve güvenliğinin olmadığını fark etti.

Vietnam-ABD Savaşı (1964-1973) :

II. D.S.’ndan sonra Ho Chi Minh, komünist Vietnam Demokratik Cumhuriyeti’ni kurduğunu açıkladı. Bunu kabul etmeyen Fransanın 1946daki saldırısı ile Çinhindi Savaşı başladı. 1954te Vietnam’ın ku-zeyinde Ho Chi Minh’in komünist Vietnam’ı, güneyinde ise Batı yanlısı Güney Vietnam Cum. kuruldu.

Kuzey Vietnam’ın Tonkin Körfezi’nde gemilerini batırdığını iddia eden ABD, 1964te Vietnama saldırdı. Kimyasal silah dahil her yolu deneyen 200 milyon nüfuslu süper güç ABD, topyekün direnen 17 milyon nüfuslu Vietnam’a yenildi.   (Film Önerisi: Günaydın Vietnam)

Televizyonun verdiği savaş sahneleri ABDde savaş karşıtı bir hareket doğurdu. Özellikle 1968 yılında ABD, savaş karşıtı öğrenci eylemleriyle sarsıldı.

ABD’yi Vietnam batağından çıkarmak isteyen Dışişleri Bakanı Henry Kissinger’ın çabalarıyla Nixon Doktrini yayımlandı ve ABD 1973te Vietnamdan çekildi. Kuzey Vietnam 1975te Güney Vietnama girerek ülkeyi birleştirdi.

Milyonlarca Vietnamlının öldüğü ve Vietnam topraklarının harap olduğu bu savaş, II. D.S.ndan sonraki en büyük felaketti. ABD buradaki yenilgisiyle büyük bir itibar kaybı yaşadı.

Nixon Doktrini (1969) :

“Guam Doktrini” olarak da bilinir. Pasifik Okyanusu’ndaki ABD üssü Guam Adası’nı ziyaret eden ABD Başkanı Richard Nixon tarafından ortaya atılan doktrindir. Buna göre ABD artık dünyanın neresinde olursa olsun doğrudan savaşa girmek yerine müttefiklerine askerî ve ekono-mik destekle yetinecektir (Bir anlamda “maşa politikası”dır). ABDnin Vietnamdan adım adım çıkmasını kolaylaştırmıştır.

Keşmir Sorunu (1947) :

Hindistan-Pakistan sınırındaki Keşmir bölgesinin hakimiyeti nedeniyle dönem dönem iki devlet arasında savaşa neden olan sorundur. Nüfusunun büyük kısmı Müslüman olan Keşmirin 1947de Hindistan tarafından ilhakı, 1948de Hindistan-Pakistan Savaşı’na sebep oldu. BMnin araya girmesiyle savaş durdu.

Önceleri Bağlantısızlar Hareketine katılan Hindistan zamanla SSCB’ye yaklaşırken Pakistan Batı Bloku ile yakınlaştı. 1963te Keşmirde Hindularla Müslümanlar arasında çatışmalar yaşanırken 1965te Pakistan askerlerinin Keşmire girmesiyle savaş tekrar başladı. İki ülke 1966da Taşkent Deklarasyonunu imzalayarak barıştı (Bugün halen Hindistan toprağıdır).

SSCB’nin Afganistan’ı İşgali (1979) :

Stratejik öneminden dolayı 19. yy’da İngiliz ve Ruslar arasın-da rekabet konusu olan Afganistan, 1919da bağımsız oldu. Sovyet yanlısı Babrak Karmal’ın yönetimi ele geçirmesini Afgan halkı kabul etmeyince SSCB 1979’da Afganistan’ı işgal etti. 3 milyon Afgan, Pakistana iltica etti.

Uluslararası arenada büyük tepki toplayan bu işgal, Yumuşama Döneminin sona erdiği endişesini doğurdu. ABD Senatosu, SSCB ile imzalanan SALT-II Antlaşması’nı onaylamadı. Türkiye dahil birçok Batılı ülke 1980 Moskova Olimpiyatları’nı boykot etti

Afgan halkının direnişi SSCBye ABDnin Vietnamda yaşadığı hezimetin bir benzerini yaşattı. SSCB, 1988 Cenevre Antlaşması ile Afganistandan çekildi. Bu başarısızlık, Sovyet uydusu (yandaşı) birçok devlette ayrılık hareketlerini tetikleyerek SSCBnin dağılmasında etkili oldu.

SALT-I Antlaşması (1972) : Moskova’da ABD Başkanı Nixon ile SSCB lideri Brejnev arasında imzalandı. Konvansiyonel silahların (füzesavarlar) sınırlandırılmasıyla ilgilidir.

SALT-II Antlaşması (1979) : Viyana’da ABD Başkanı Carter ile Brejnev arasında imzalandı. Uzun menzilli nükleer silahların sınırlandırılmasıyla ilgilidir. SSCB Afganistan’ı işgal edince ABD Senatosu bu antlaşmayı onaylamadı. Görüşmeler 1986ya dek sürdü. ABD 1986da bu antlaşmadan çekildi. SALT I ve II Antlaşmaları, Yumuşama Dönemindeki uzlaşma arayışını yansıtan antlaşmalardır.

BAĞLANTISIZLAR HAREKETİ :

Üçüncü Dünya ülkeleri, bağımsızlıklarını kazandıktan sonra ekonomik kalkınma için işbirliği yapmaları gerektiğini anladılar. Bu hareketin temel özelliği, ittifak bloklarının (Doğu-Batı) dışında kalmayı tercih etmeleridir. Az gelişmiş ülkeler olarak kendi aralarındaki ilişkilere önem verdiler.

Üçüncü Dünya kavramı, kapitalist veya komünist bloka dahil olmayan az gelişmiş ülkeler için kullanılır. Latin Amerika, ortadoğu, Güney ve Güneydoğu Asya ülkelerinin çoğu bu harekete katıldı.

Bandung Konferansı (1955) : “Asya-Afrika Konferansı” da denir. Endonezya’nın Bandung şehrinde toplandı. Bağlantısızlık Hareketi bu konferansla doğmuştur. Bağlantısızlığın temelindeki barış içinde bir arada yaşamanın 5 ilkesi de burada ortaya atılmıştır: Bağımsızlık / Askerî ittifaklara katılmamak / Kendi topraklarında başka devletlere ait askerî üs açılmasına izin vermemek / Ulusal kurtuluş müca-delelerine destek vermek / İkili ittifaklara girmemek

Bağlantısızlık Hareketinin önde gelen 3 lideri: Jawaharlal Nehru (Hindistan), Tito (Yugoslavya), Nasır (Mısır)… Komünist Yugoslavya bu harekete katılarak Soğuk Savaş’ı şiddetle reddetmiştir.

Bağlantısızların ilk örgütlü toplantısı 1961 Belgrad Konferansı’dır

Bağlantısızlar nükleer silahsızlanmayı da savunur. Bağlantısız devletlerin bazıları liberal demokratik devletler, bir kısmı ise otoriter sosyalist devletlerdir.

ARAP-İSRAİL SAVAŞLARI

1948 Arap-İsrail Savaşı :

İsrailin bağımsızlığını ilan ettiği gün Mısır, Suriye, Irak, Ürdün ve Lübnan orduları Filistine girdi

Yapılan savaşta İsrail bu devletleri yendi. Sadece ateşkes antlaşması imzalandı (Bu devletler İsraili resmî olarak tanımadıkları için).

ABD ve BM’nin İsrail yanlısı tutumları nedeniyle bu savaştan sonra Araplar arasında SSCBye sempati artı. Sosyalist nitelikli Arap milliyetçiliği güçlenmeye başladı.

1956 Arap-İsrail Savaşı (Süveyş Krizi) :

Askerî bir darbeyle yönetimi ele geçiren SSCB sempatizanı Mısırlı Cemal Abdünnasır, 1956’da İngiliz-Fransız şirketine ait Süveyş Kanalı’nı millileştirdiğini duyurdu. Buna tepki duyan İngiltere ve Fransa havadan, İsrail ise karadan Mısıra saldırdı.

Duruma öfkelenen ABD ve SSCB’nin uyarıları üzerine bu 3 ülke işgal ettikleri yerlerden çekildi. Savaşta büyük kayıplar vermesine rağmen bu olayla Nasır’ın prestiji arttı. Bu savaş Fransa ve İngiltere nin  eski gücünün kalmadığını, dünya liderliğini ABD ve SSCBye kaptırdıklarını gösteren ilk olaydır.

1967 Arap-İsrail Savaşı (6 Gün Savaşı) :

SSCB’nin desteğini alan Mısır, Tiran Boğazı’nı İsrailin geçişine kapatınca İsrail ani bir saldırıyla savaşı başlattı. Mısır, Ürdün ve Suriye hava kuvvetlerini kısa sürede saf dışı bırakan İsrail; bölgede bulunan ABD donanmasına ait 6. Filo’nun da yardımıyla rakiplerini sadece 6 günde yenilgiye uğrattı

Bu savaş, Arap-İsrail savaşlarının dönüm noktasıdır. Çünkü İsrail Suriyeden Golan Tepelerini, Mısırdan Sina Yarımadası’nı, Filistinlilerden ise Batı Şeria, Doğu Kudüs ve Gazzeyi ele geçirerek topraklarını 4 kat büyütmüştür. Nasır’ın Arap dünyasındaki itibarı sarsılmıştır.

1973 Arap-İsrail Savaşı (Yom Kippur Savaşı) :

1967’de kaybettikleri toprakları geri almak isteyen Mısır ve Suriye ani bir saldırı düzenledi.

ABD İsraili, SSCB Mısır ve Suriyeyi destekledi. Araplar açısından başarılı bir savaştır. İsrail işgal ettiği bazı yerlerden çekildi. Bunda Petrol İhraç Eden Arap Ülkeleri (OAPEC)in petrol fiyatlarını yükseltmesi (1973 Petrol Krizi) ve bunun üzerine Batılı devletlerin araya girmesinin de etkisi vardır.

Yahudilerin kutsal ayı Yom Kippur’da yapıldığı için bu adla da anılan bu savaştan sonra İsrail ve Mısır genelkurmay başkanları ilk Arap-İsrail antlaşması olan 101. Kilometre Antlaşması’nı imzaladı.

Camp David Antlaşması (1979) : ABD’nin arabuluculuğuyla Mısır Devlet Başkanı Enver Sedat ve İsrail Cumhurbaşkanı Menahim Begin arasında Beyaz Sarayda imzalanan antlaşmadır (Böylelikle Mısır, İsraili tanıyan ilk Arap ülkesi oldu). İsrail başta Sina Yarımadası olmak üzere işgal ettiği Mısır toprakla-rından çekildi. Bu antlaşmaya tepki duyan 18 Arap ülkesi Mısır ile ilişkilerini kesti.

1956 Süveyş Krizi, Fransa ve İngilterenin Ortadoğudaki otoritesini tamamen sona erdirirken oluşan otorite boşluğundan faydalanan ABD ve SSCBnin bu bölgede üstünlüğü ele geçirmek istemesi, Soğuk Savaş’ı Ortadoğuya taşıdı. Ortadoğu Soğuk Savaş’ın etkisine girdi. ABDnin Ortadoğuya yönelik ilk önemli adımı Bağdat Paktı’nı kurdurmak ve Eisenhower Doktrini’dir.

Bağdat Paktı (1955) : SSCB’nin Ortadoğuya sızmasını önlemek için ABDnin isteğiyle Türkiye ve Irak’ın kurduğu savunma paktıdır. Aynı yıl İngiltere, Pakistan ve İran da pakta katıldı. Askerî darbe yüzünden 1958de Irak ayrılınca paktın ismi CENTO, merkezi Ankara olarak değiştirildi. 1979 İran İslam Devrimi ve 1980de başlayan İran-Irak Savaşı ile anlamını yitiren pakt dağıldı.

Eisenhower Doktrini (1957) ABD Başkanı Eisenhower Ortadoğu ülkelerine Sovyet tehdidine karşılık askerî ve ekonomik yardım vaat etti. ABD bu doktrinle Fransa ve İngilterenin Ortadoğuda bıraktığı boşluğu doldurmak için SSCBnin karşısına dikiliyordu. Uzun süredir tarafsız olan Lübnan, bu doktrini kabul eden ilk ülke oldu. Türkiye, İsrail ve Yunanistan bu doktrine destek verirken SSCB etkisindeki Suriye, Mısır ve Ürdün reddetti.

1973 Petrol Krizi : Petrol piyasası 1960’a kadar “Yedi Kız Kardeş denen 7 Amerikan şirketinin tekelin-deydi. 1960’ta Petrol İhraç Eden Ülkeler Teşkilatı (OPEC) nın, sonrasında da OAPECin kurulmasıyla petrol üreten ülkeler de söz sahibi olmaya başladı. 1973teki Arap-İsrail Savaşı sırasında OAPEC, petrol fiyatlarını arttırarak İsrail ve Batı’ya ders vermek isteyince dünya çapında bir petrol krizine neden oldu. Batı böyle bir durumla tekrar karşılaşmamak için enerji çeşitliliğini arttırma, alternatif enerji kaynakları bulma yoluna gitti. Bu krizden sonra doğal gaz ve nükleer enerjiye ağırlık verildi.1973 Petrol Krizi Batılı gelişmiş sanayileri olumsuz etkilese de bir süre sonra durumu dengelemenin yolunu buldular; Arap ülkelerine sattıkları teknoloji ve silahlara zam yaptılar.

İran-Irak Savaşı (1980-1988) :

İranla imzaladığı Cezayir Antlaşması (1975) ile Şatt’ül Arap ve Kürt meselesini halleden Saddam yönetimindeki Irak, hızla silahlanmaya başladı. Irak’ın İrana saldırmasının nedenleri şunlardır:

a-) İranda 1979da yaşanan İran İslam Devriminin yarattığı kaos ortamından faydalanıp sınır sorunlarını kendi lehine çözme hevesi

b-) İrandaki İslam Devriminin Arap dünyasına yayılmasını istememesi

c-) İran’ın Sünni Irak yönetimine karşı Şii Iraklıları kışkırtması

d-) Saddam’ın Arap dünyasında Camp David Ant. ile itibarı sarsılan Mısır’ın yerini doldurmak istemesi

Not: Saddam’ın 1980’deki ani saldırısıyla Irak, İran içlerinde ilerledi. Bir süre sonra İran bu saldırıyı püskürttü. Batılı ülkeler her iki tarafa da silah sattı. Saddam, Irak Kürtlerinin ihanet ettiği gerekçesiyle 16 Mart 1988de Halepçe kasabasına kimyasal saldırı düzenledi, 5 bin insan hayatını kaybetti. Sonuç:

İki ülke de yaklaşık birer buçuk milyon insanını kaybetti.

İki ülke de ekonomik darboğaza girdi (Saddam’ın 1990 Kuveyt işgalinin sebebi budur).

Müslüman ülkeler arasındaki düşmanlık arttı, İsrail rahatladı.

İrangate Skandalı: İran İslam Devriminden sonra İrana ambargo uygulayan ABDnin İsrailli bir general aracılığıyla İrana bu savaş sırasında silah sattığı ortaya çıktı.

YUMUŞAMA DÖNEMİNDE DÜNYADAKİ EKONOMİK, SOSYOKÜLTÜREL VE BİLİMSEL GELİŞMELER

Dünyada tarımsal nüfus azalırken teknolojk gelişmeler sayesinde tarımsal üretim arttı

Tüketim artışı nedeniyle bir ithracat patlaması yaşandı. Yaşam kalitesinin artması, insanların daha önce lüks saydıkları şeyleri satın almasına, dolayısıyla ithalatın da artmasına yol açtı. Uluslarası ticaretin artması, çok uluslu şirketlerin tüm dünyaya yayılmasını beraberinde getirdi.

Televizyon sayesinde reklam sektöründe patlama yaşandı, firmalar reklama ciddi paralar harcandı

Rock’n Roll 1960’larda kitleler üzerinde diğer müzik türlerine göre daha etkili oldu.

ABD’de Irçılık Karşıtı Hareketler:

Irkçılık karşıtı hareket, 1955te Rosa Parks isimli siyahî kadının Alabama’da belediye otobüsünde  ye-rini beyazlara vermeyi reddetmesiyle başladı (Siyahîlerin 1 yıl sürecek otobüs boykotu başladı).

Siyahî papaz Martin Luther King, 1958’de ırkçılık karşıtı hareketin liderliğini üstlendi.

Malcolm X’in etkisiyle birçok siyahî ABD’li din değiştirerek Müslüman oldu.

Malcolm X’in 1965’te, Martin Luther King’in 1968’de öldürülmesi büyük tepkilere yol açtı.

Bu hareket spor dünyasında da taraftar buldu. İslam’ı seçen Muhammed Ali Clay, ırkçılık karşıtlığının en büyük simgesi oldu. Siyah Eldivenler adlı örgüte mensup iki siyahî ABDli atletin 1968 Meksika Olimpiyatları’nda madalya töreni sırasında yaptıkları eylem büyük yankı uyandırdı.

68 Kuşağı:

1968’de Paris’te bireysel özgürlük talebiyle başlayan ve tüm dünyaya yayılan öğrenci protestolarına 68 Hareketi denir. İstekler daha fazla özgürlük, adalet, temiz çevre, sınıf ve cinsiyet eşitliğiydi. Her yerde kurulu düzeni tehdit eden sol bir harekettir, birçok üniversite işgal edilmiştir. Vietnam Savaşı karşıtlığı, olayların ABDye sıçramasını sağlamıştır. Hippilerin etkisi vardır

Türkiye’de de görülen olaylarda antiemperyalist sol gençlik, ABD 6. Filosu’nun Türkiye ziyaretini protesto etti. Deniz Gezmiş, Mahir Çayan ve İbrahim Kaypakkaya bizdeki 68 Kuşağı’nın önderleridir.

Prag Baharı:

Çekoslovakya Komünist Partisi’nin başına geçen slovak kökenli Alexander Dubçek insan-cıl, ılımlı, demokratik ve çok partili sosyalizmi kurmak istiyordu. Yugoslavya ve Romanya da buna des-tek verdi. SSCB önderliğindeki Varşova Paktı ülkeleri 1968de Çekoslovakyayı ve Prag’ı işgal etti. Bu işgal dünya komünizmini böldü, SSCBin prestiji özellikle Bağlantısız ülkeler nezdinde azaldı. İşgalden sonra SSCB, Brejnev Doktrinini ortaya attı.

Brejnev Doktrini :

Buna göre sosyalist bir ülkedeki iç gelişmeler diğer sosyalist ülkeleri de ilgilendirir ve onlara müdahale hakkı verir (Prag işgalinin meşrulaştırılmasıdır). SSCB bu doktrini sosyalist ülkeler üzerindeki kontrolünü arttırmak için ortaya attı ama tam tersi sonuç aldı; birçok sosyalist ülke ertesi yıl Moskovadaki konferansı boykot ederken Moskova’dan bağımsız bir Avrupa Komünizmi gelişti. 

YUMUŞAMA DÖNEMİ TÜRK DIŞ POLİTİKASI

1960-1980 arası Türk dış politikası, Kıbrıs Sorunu etrafında şekillenmiştir

Türkiye’nin ABD ve SSCB ile İlişkileri :

1962 Küba Buhranı, Türkiye’de ABD’ye karşı güvensizlik yaratmış ve ABD karşıtlığını arttırmıştır. Türkiye bu olayla tek taraflı dış politika izlemenin zararlarını görmüş, sonraki yıllarda kendi ulusal çıkarlarını ön plânda tutmuştur.

Johnson Mektubu (1964) :

ABD Başkanı Lyndon Johnson tarafından Türkiye Başbakanı İsmet İnönü’ye yazılmış ve Türkiyenin Kıbrısa müdahalesini engellemiş kaba ve küçük düşürücü ifadeler içeren bir uyarı mektubudur. ABD-Türkiye ilişkilerinde bir kırılma noktası yaratmış buu mektup, NATO’nun Türkiye’nin güvenliğini ne kadar sağladığını tartışmaya açmış, Türkiyenin SSCBye yanaşmasına neden olmuştur.

Türkiye’nin 1974’te düzenlediği Kıbrıs Barış Harekatı, Türkiyenin ABD ve SSCB ile ilişkilerini olumsuz etkiledi. ABD Türkiye’ye ambargo uygularken Türkiye de karşılık olarak İncirlik hariç ABDnin tüm tesis ve üslerini kapattı (ABD 1978de ambargoyu kaldırınca ilişkiler normalleşmeye başladı). Johnson Mektubundan sonra iyileşen Türk-Sovyet ilişkileri ise SSCBnin 1970’lerde Türkiye’deki sol örgütleri desteklemesi ve Kıbrıs Barış Harekatı yüzünden tekrar bozulmuştur.    

2-) TÜRK-YUNAN İLİŞKİLERİ :

a-) Kıta Sahanlığı Sorunu:

Kıta sahanlığı, bir ülkenin topraklarının deniz altındaki uzantısıdır. Kıta sahanlığı, ülkelerin denizler üzerindeki haklarının ve egemenliklerinin de en önemli kıstasıdır.

1970’lerde iki ülke de Ege Denizi’nde petrol aramak için bazı şirketlere ruhsat vermiştir. Yunanlar Türkiyenin ruhsat verdiği yerlerin Yunan toprakları olduğunu iddia ederken Türkiye de Anadoluya yakın Yunan adalarının Anadolunun doğal bir uzantısı olduğunu, bu yüzden Türk kıta sahanlığına dahil olduklarını iddia etmiştir.

1976’da Türkiye’ye ait Sismik-I araştırma gemisinin Egeye açılması, iki ülkeyi savaş durumuna getirdi. Aynı yıl iki ülke bu konuyla ilgili Bern Deklarasyonu”nu imzaladı. Buna göre kıta sahanlığıyla ilgili müzakereler gizli ve basına kapalı yapılacak, müzakereler süresince iki ülke kıta sahanlığıyla ilgili bir adım atmayacak ve birbirlerini küçük düşürecek tutumlardan kaçınacaklardı. Kıta sahanlığı proble-mi bugün de devam etmektedir.

b-) FIR Hattı Sorunu:

Flight Information Region (Uçuş Bildirim Bölgesi), uçakların bu bölgelere girdiğinde hangi makama bilgi vereceğiyle ilgili bir kavramdır. Havacılıkla ilgili uluslararası bir kurum olan ICAO, Egede FIR so-rumluluğunu 1952de Yunanistana verdi.

Fakat Türkiye 1974 Kıbrıs Barış Harekatı sırasında Ege Denizi’ni kuzeyden güneye kesen bir çizgi belirleyerek bu çizginin doğusuna geçen uçakların Türkiyeye bilgi vermesini şart koştu (Böylece ani bir hava baskını durumunda Türkiye +10 dk süre kazanacaktı).

Yunanistan buna karşılık olarak Ege hava sahasını tüm uçuşlara kapatarak bölgeyi tehlikeli bölge ilân etti (Bölge 1980e kadar uçuşlara kapalı kaldı).

c-) Ege Adaları ve Karasuları Sorunu :

Yunanistan ve Türkiye’nin Ege’deki karasuları sınırı 6 mildir. Yunanistan 1970’lerde karasuları sınırını 12 mile çıkarmak istedi. Fakat bu sınırı hesaplarken Yunan anakarası yerine Türkiye’nin dibindeki adaları baz aldığı için sınır 12 mile çıktığında Ege Denizinin % 70i Yunan hakimiyetine giriyor, Ege tam bir Yunan denizi oluyordu. Bu yüzden Türkiye böyle bir girişimi casus belli (savaş nedeni) sayacağını ilân etti.

Adalarla ilgili bir diğer sorun da Yunanistan’ın 1960larda baş gösteren Kıbrıs Sorunundan dolayı Türkiyeye yakın adaları silahlandırması oldu. Türkiye bunu güvenliğine bir tehdit olarak kabul etti.    

d-) Azınlıklar Sorunu :

Her iki ülke de birbirini azınlıkların haklarını ihlâl etmekle suçladı. Yunanistan 1968’de Hristiyan ol-mayanların devlet memuru olamayacağını ilân ederken Türkçe yer isimlerini yasakladı, Türk okulları-nın tabelalarındaki Türkçe ifadeleri kaldırttı. Batı Trakya’da yaşayan Türk azınlığa yönelik haksızlıklar, 1974 Kıbrıs Harekatı’ndan sonra alenen sürdürülen bir politikaya dönüştü.

e-) Kıbrıs Meselesi :

II. Dünya Savaşı’ndan sonra Türk dış politikasının temel sorunu ve en hassas konusudur.

İngilterenin 1950li yıllarda Kıbrıstan çekilmeye karar vermesiyle Kıbrıs Sorunu ilk kez ortaya çıktı

Kıbrıslı Rumlar adanın Yunanistan’a bağlanması (Enosis) için Türklere yönelik kanlı eylemler başlattı.            

Enosis : Kelime anlamı “ilhak”tır. Megali İdea (Büyük Fikir-Bizans’ı diriltme) hedefi doğrultusunda Kıbrıs’ın Yunanistana bağlanmasını ifade eder. 1791den beri gündemde olan bir hedeftir.

EOKA : Enosis’i gerçekleştirmek için Kıbrıslı Rumların 1955te İngilizlere karşı kurduğu silahlı örgüttür. Kurucusu Georgios Grivastır. Sonraki dönemlerde Kıbrıslı Türkleri de hedef aldılar (1974 Kıbrıs Barış Harekatı ile dağıldı)

Kıbrıslı Türklerin EOKA’ya karşı kurduğu ilk direniş örgütü Volkan”dır. 1958’de ise Türk Mukavemet Teşkilatı (TMT) kuruldu.

Türkiye ve Yunanistan 1959’da Zürih ve Londra Antlaşmalarını imzalayarak Kıbrısta iki toplumlu bağımsız bir yapıyı kabul ettiler. 1960ta kurulan Kıbrıs Cumhuriyetinin cumhurbaşkanı Başpiskopos Makarios, yardımcısı ise Dr. Fazıl Küçük oldu

Akritas Planı (1963) :  Hükümette çoğunlukta olan Kıbrıslı Rumların Türkleri yönetimde zayıflatarak adayı Yunanistana bağlama ve Türklerin adadan atılması planıdır. Bu plan doğrultusunda Makarios, anayasa’da değişiklikler yapmak istedi. Ancak Kıbrıslı Rumlar haklarının kısıtlandığını ileri sürerek itiraz etti. Bunun üzerine Kıbrıslı Rumlar 24 Aralık 1963te Kanlı Noel” denen olaylarda 24 Türk’ü kat-letti. Türkiye adaya harekat yapmayı düşünürken İnönü’ye gelen tehdit içerikli “Johnson Mektubu” ile bu plândan vazgeçti.   

1967’de Yunanistan’da askerî cunta yönetimi ele geçirdi. Kıbrıs Türkleri aynı yıl başkanlığını Fazıl Küçük’ün, yardımcılığını Rauf Denktaş’ın yaptığı Kıbrıs Geçici Türk Yönetimi”ni ilân etti

EOKA, 1974’te Nikos Sampson önderliğinde bir darbeyle Makariosu devirerek yönetimi ele geçirdi ve Kıbrıs Elen (Yunan) Cumhuriyetini kurdu. Bu durum adanın fiilen Yunanistan ile birleşmesi ve Enosisin gerçekleşmesi anlamına geliyordu. Türkiye 20 Temmuz 1974’te I. Kıbrıs Barış Harekatı’nı, 14 Ağustos 1974te de II. Kıbrıs Barış Harekatı’nı düzenleyerek adaya asker çıkardı. Kıbrıs fiilen ikiye bölündü. Yunanistandaki cunta yönetimi devrildi, ülkeye demokrasi geri geldi

Kıbrıs Barış Harekatı’na ABD ve SSCB büyük tepki gösterdi. ABD, Türkiyeye ambargo uyguladı (1978e kadar). Yunanistan ise protesto olarak NATOnun askerî kanadından çekildi, Türkiyeye yakın olan Ege adalarını silahlandırmaya başladı. Türkiye ise merkezi İzmir olan 4. bir ordu (Ege Or.) kurdu.

BM 1983’te Kıbrıs Rumlarını Kıbrıs Hükümeti olarak tanıyınca Türk tarafı da aynı yıl Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC)’ni kurdu. Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş oldu. Fakat bugün bile KKTCyi bütün dünyada tanıyan tek ülke Türkiye’dir.

YUMUŞAMA DÖNEMİNDE TÜRKİYEDEKİ İÇ GELİŞMELER            

1971 Askerî Muhtırası :

Ordu komutanlarından bazıları ülkedeki kaos ortamından hükümeti sorumlu tutarak TBMM’ye muhtıra (uyarı) verdi. Başbakan Süleyman Demirel hükümetine görevden el çektirildi. Bunun yerine Nihat Erim hükümeti kuruldu (Bir süre sonra da Ferit Melen hükümeti). Muhtıranın sebepleri:

a-) Siyasî kaosa üniversite olaylarında artan şiddetin eklenmesi

b-) 1961 Anayasası’nın meşruluğunun tartışılması

c-) Dünyadaki gençlik hareketlerinin Türkiye’de daha sert geçmesi

Muhtıra şiddet olaylarına engel olamadı. Mahir Çayan’ın liderliğinde bir grup, Deniz Gezmiş ve iki arkadaşının idam edilmemesi için İsrailin Ankara büyükelçisi Efraim Elromu kaçırarak öldürdü (1971). Bir yıl sonra Çayan ve arkadaşları Kızılderede öldürüldü (Kızıldere Olayı-30 Mart 1972)

1970’ler Türkiye’sine anarşi, siyasî kaos ve sokak çatışmaları damga vurdu.  Sivas, Maraş ve Çorumda mezhepçi katliamlar yaşandı. 1971 Muhtırası ile 1980 Darbesi arasında 9 koalisyon hükümeti kuruldu. Darbeyle başlayan dönem, yine darbeyle sona erdi 

1980 Darbesi :

Kenan Evren liderliğindeki bir grup subay artan şiddet olaylarını bahane göstererek 12 Eylül 1980de yönetime el koydu. Kenan Evren cumhurbaşkanı, Bülent Ulusu başbakan oldu.

Halen yürürlükte olan 1982 Anayasası kabul edildi.

1950’lerden beri dünyada önemli bir kitle iletişim aracı olan televizyon, 1968de TRTnin yayın hayatına başlamasıyla Türkiyede de kullanılmaya başladı. İlk uzun süreli canlı yayın 1971 Akdeniz Olimpiyatları’nda yapıldı. 1984’te ise renkli televizyon yayınına geçildi

1970’ler :

Yılmaz Güney yaptığı politik filmlerle Türkiye sinemasına damga vurdu

Edebiyatta öne çıkanlar: Yaşar Kemal, Fakir Baykurt, Erdal Öz, Adalet Ağaoğlu ve Oğuz Atay

Başını Barış Manço ve Moğollar’ın çektiği Anadolu Pop denilen müzik türü popülerleşti. 1975te Eurovizyon Şarkı Yarışması’na ilk kez katılan Türkiyeyi Semiha Yankı temsil etti. Sezen Aksu, Nilüfer, İlhan İrem, Selda Bağcan, Cem Karaca, Neşet Ertaş ve Aşık Mahzunî Şerif dönemin diğer önemli sanat-çılarıdır. Köyden kente göç eden yoksul kesimler ise Arabesk denen müziği tercih ediyordu.

1980’ler :

1980 Darbesi ile kapatılan siyasî partiler 1983’te açılmaya başladı. 1983’te Turgut Özal liderliğindeki Anavatan Partisinin seçimleri kazanmasıyla siyasî ortam yumuşamaya başladı. Uzun süre sonra ilk kez bir parti tek başına iktidar oldu. 1987de ise eski siyasetçilerin siyaset yasağı kaldırıldı.

Özal devletçi ekonomi politikalarını ve karma ekonomiyi tamamen terk ederek liberal politikalar izledi, ekonomik büyümeye ağırlık verdi, Türkiyeyi gelişmekte olan kapitalist pazar ekonomisine dahil etti. Ticaretin serbestleştirilmesi ve kamu kurumlarının özelleştirilmesi yolunda adımlar atıldı. Ülkeye yabancı sermayenin girişine izin vererek özelleştirmeyi resmî politika haline getirdi.

24 Ocak Kararları: Başbakan Süleyman Demirelin müsteşarlığa getirdiği Turgut Özal’ın hazırladığı yapısal dönüşümleri içeren ekonomik programdır. Türkiyede yeni bir dönem başlatarak ülkeyi küresel ekonomik sisteme dahil etmiştir. 24 Ocak 1980de ilân edildi (Darbeden önceki bir tarihtir).

 


Muallimi Tarih

KPSS ve Lise Tarih Ders Özetleri

Yorum Gönder

🔔 Görüşlerinizi Bize Bildirin

Daha yeni Daha eski