12.Sınıf, 6.ÜNİTE: II. DÜNYA SAVAŞI SONRASINDA TÜRKİYE VE DÜNYA

 

II. DÜNYA SAVAŞI SONRASINDA TÜRKİYE VE DÜNYA

SORU: Türkiye, hangi savaştan sonra NATO'ya üye oldu?

CEVAP: KORE SAVAŞI

6.ÜNİTE II. DÜNYA SAVAŞI SONRASINDA TÜRKİYE VE DÜNYA

II. DÜNYA SAVAŞI SONRASI TÜRKİYE

Siyasi Hayat

Cumhuriyet’in ilk yıllarında çok partili siyasi hayata geçiş denemeleri yapıldı.1924te kurulan Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası, kısa bir süre sonra İstiklal Mahkemesi tarafından kapatıldı. Fethi Beyin 1930da kurduğu Serbest Cumhuriyet Fırkası, yaşanan olumsuz gelişmeler nedeniyle kendisini feshetmek zorunda kaldı.

Serbest Cumhuriyet Fırkası’nın kapanmasından sonra çok partili siyasi hayata geçiş denemelerine ara verildi.

1946’ya kadar meclisteki tek parti olan Cumhuriyet Halk Partisi (CHP), 1950’ye kadar iktidarını sürdürdü.

ABD, İngiltere ve Fransanın başını çektiği ülkeler II. Dünya Savaşı’nı kazandı. Türkiyenin de bu blok içerisinde yer almak istemesi ve demokrasiye verdiği önem, çok partili sisteme geçişi hızlandırdı.

Çok partili siyasi sisteme geçişi sağlayan süreç Dörtlü Takrir (önerge) ile başladı. Celal Bayar, Adnan Menderes, Fuad Köprülü ve Refik Koraltan tarafından imzalanan önerge, 7 Haziran 1945te meclis başkanlığına verildi. Önerge, meclise dahi taşınmadan parti grubunda görüşülüp reddedildi (12 Haziran 1945).

18 Temmuz 1945’te iş adamı Nuri Demirağ öncülüğünde Millî Kalkınma Partisi (MKP) kuruldu. II. Dünya Savaşı’ndan sonra kurulmuş olan ilk muhalefet partisi MKP, siyasi hayatta çok fazla etkin olamadı.

Adnan Menderes ve Fuad Köprülü, basın üzerinden de CHP’ye yönelik muhalif tavırlarını sürdürmeleri üzerine partiden ihraç edildiler. Celal Bayar ise önce milletvekilliğinden daha sonra da partiden istifa etti.

7 Ocak 1946’da Demokrat Parti (DP) kuruldu.

 

Çok Partili Siyasal Hayata Geçiş

Demokrat Partinin kurulmasıyla Türkiye’de çok partili siyasal hayat tekrar başladı.

Demokrat Partinin parti programı, CHP’den farklı olarak, “siyasette demokrasi” ile “ekonomik hayatta liberalizm” ilkelerine dayandırıldı.

5 Haziran 1946’da hükûmet tarafından hazırlanan Seçim Yasası Tasarısı, TBMM’de oy çoğunluğu ile kabul edilerek yasalaştı. Buna göre seçimler, açık oy, gizli sayım yöntemiyle yapılacaktı.

CHP, 1947’de yapılacak olan milletvekili genel seçimlerini bir yıl öne aldı. Seçimlerin erkene alınması nedeniyle DP, ülke genelindeki parti örgütlenmesini tamamlayamadan seçimlere katılmak zorunda kaldı.

21 Temmuz 1946’da yapılan erken genel seçimde, CHP dışında milletvekili çıkarabilen tek siyasal parti DP oldu. Bu seçimlerde CHP 395, DP 64, Bağımsızlar 6 milletvekili çıkarttı.

1946’da yapılan seçim, Türk siyasi tarihinin tek dereceli ve çok partili ilk genel seçimleri oldu.

16 Şubat 1950de TBMMde yeni seçim yasası kabul edildi. Seçimlerin gizli oy ve açık sayım esasına göre yapılması kararlaştırıldı. Seçimler yargı denetimine alındı. Seçimleri yönetmek amacıyla Yüksek Seçim Kurulu kuruldu.

14 Mayıs 1950’de yapılan seçimler DP’nin zaferiyle sonuçlandı. 27 yıl süren tek parti iktidarının ardından, ilk defa halkın oylarıyla Türkiye’de siyasi iktidar değişmiş oldu.

Milletvekili seçimlerinin ardından Demokrat Parti büyük bir çoğunlukla iktidara geldi. 22 Mayıs 1950de toplanan Türkiye Büyük Millet Meclisi, DP genel başkanı Celal Bayar’ı cumhurbaşkanı olarak seçti. Refik Koraltan da TBMM başkanı seçildi. Celal Bayar’ın ardından DP genel başkanlığına ise Adnan Menderes getirildi.

 

Ekonomik Hayat

Cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren tarımsal alanı kalkındırmaya yönelik çalışmalara büyük önem verildi.

II. Dünya Savaşı sona erince 1945te Çiftçiyi Topraklandırma Kanunu kabul edildi.

II. Dünya Savaşı süresince yaşanan ekonomik sıkıntılar ve DPnin liberalizmi savunması, CHPnin devletçi ekonomi politikasında değişikliğe gitmesine yol açtı.

Recep Peker Hükûmeti döneminde devalüasyona gidildi.

 

Sosyal ve Kültürel Hayat

II. Dünya Savaşı’ndan sonra Türkiyede hızlı bir şekilde nüfus artışı yaşandı.

İkinci Dünya Savaşı sonrası modern baskı ve gazetecilik yöntemleri basının içerik ve sayısal açısından hızla gelişmesine yol açmıştır.

1945-1950 yılları arasında Türkiye’de yayımlanan dergi sayısının neredeyse iki katına çıkmıştır.

Bu dönemin kültürel hayatına katkıda bulunan edebiyat dergilerinden başlıcaları; Hisar, Varlık, Mavi, Yeditepe, Pazar Postası, Markopaşa ve Büyük Doğudur.

Edebiyatta Orhan Veli, Melih Cevdet Anday ve Oktay Rifat’ın oluşturduğu Garip Akımı ön plana çıktı.

Roman türünde Anadolu ve Anadolu insanın hayatı toplumcu gerçekçi bir çizgide ele alınıp işleyen birçok eser yazıldı.

10 Haziran 1949’da, Devlet Tiyatrolarının Kuruluşu Hakkında Kanunun çıkarılmasıyla kültürel hayatta önemli bir adım atıldı. Devlet Tiyatrosu ve Operası Genel Müdürlüğüne Muhsin Ertuğrul atandı.

 

 

İKİ KUTUPLU DÜNYA VE TÜRKİYE

II. Dünya Savaşı’ndan sonra ABD’nin başını çektiği Batı Bloku ülkeleri ile SSCBnin önderliğindeki Doğu Bloku ülkeleri arasında ekonomik, askerî, ideolojik, siyasi ve kültürel alanlarda büyük çekişmeler yaşanmaya başladı.

1960’lara kadar devam eden bu süreç aynı zamanda Soğuk Savaş Dönemi olarak da adlandırılmaktadır.

II. Dünya Savaşı’ndan sonra ortaya çıkan Soğuk Savaş Döneminde Batı Bloku ve Doğu Bloku elinde etki ve tahrip gücü yüksek nükleer ve kimyasal başlıklı silahlar olmasına rağmen bir sıcak çatışmada olmadan 1991de SSCBnin dağılmasına kadar devam etti.

 

Doğu Bloku

II. Dünya Savaşı’ndan sonra ortaya çıkan iki süper güçten biri Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliğiydi (SSCB).

SSCB’nin bu kadar güçlenmesinde Almanya, İtalya ve Japonyanın savaştan yenilgiyle çıkmaları, İngiltere ve Fransanın savaşı kazanmalarına rağmen büyük ölçüde yıpranmış olmaları etkili oldu.

SSCB, II. Dünya Savaşı’nda Almanları yenilgiye uğrattıktan sonra Doğu Avrupada ilerleyerek bu topraklardaki Alman işgaline son verdi.

SSCB savaşın sonlarına doğru Doğu ve Orta Avrupadaki ülkelerden birçoğunu işgal etti.

SSCB, denetimi altındaki ülkelerde komünist partileri iktidara getirip muhalefet partilerini tamamen tasfiye etmeden buralardan çekilmedi.

Macaristan, Bulgaristan, Romanya, Polonya ve Çekoslovakya’daki muhalefet, baskı yoluyla tamamen tasfiye edildi. Bu ülkeler komünist partiler iktidara getirilerek kontrol altına alındı.

Anayasaları değiştirilerek sosyal, siyasal ve ekonomik düzenleri Sovyet modeline göre yeniden kuruldu.

SSCB, Doğu Avrupa ülkeleriyle dostluk, iş birliği, saldırmazlık gibi antlaşmalar yaparak bir blok oluşturdu ve bu ülkeleri daha sıkı denetim altında tutmaya çalıştı.

 

Doğu Bloku Teşkilatları

Cominform

SSCB’nin öncülüğünde Doğu Bloku üye devletlerinin kendi aralarındaki iş birliğini artırmak için farklı alanlarda teşkilatlanmalara gidildi.

İlk olarak 5 Ekim 1947de Cominform kuruldu.

Cominform ile SSCB ve komünist rejimler arasında siyasi ve ideolojik bağ sağlandı.

 

Comecon

Marshall Planı ve Avrupa Ekonomik İşbirliği Örgütüne karşı SSCB öncülüğünde Comecon (Karşılıklı Ekonomik Yardımlaşma Konseyi) kuruldu (25 Ocak 1949).

Comecon’un amacı; üye ülkelerde ekonomik gelişmeyi hızlandırmak, bilimsel ve teknik gelişmeye önem vermek ve üye ülkeler arasındaki dayanışmayı sağlamaktı.

 

Varşova Paktı

Askerî alanda da Varşova Paktı kuruldu.

NATO’yu varlığına tehdit olarak gören SSCB öncülüğünde; Arnavutluk, Doğu Almanya, Bulgaristan, Macaristan,

Polonya, Romanya ve Çekoslovakya’nın katılımıyla kuruldu (14 Mayıs 1955).

Kuruluş amacı NATOya karşı sosyalist ülkeler arasında dostluk ve askerî yardım sağlamaktı. Varşova Paktı,

Soğuk Savaş’ın bitmesiyle 1991de dağıldı.

 

Batı Bloku

II. Dünya Savaşı sonrasında SSCBnin yayılma tehlikesi karşısında İngiltere Başbakanı Winston Churchill (Vinstın Çörçıl), ABDye bu tehdidi önlemek için çağrıda bulundu

İngiltere, 21 Şubat 1947de ABDye Türkiye ve Yunanistan’la ilgili uyarı niteliğinde iki nota verdi.

Bu notalarda Türkiye ve Yunanistan’ın Batı savunması için önemi vurgulandı.

İngilterenin Yunanistandaki askerlerini de geri çekmek zorunda olduğu açıklandı.

SSCB tehdidine karşı ABDnin sorumluluk üstlenmesi istendi.

 

Batı Blokunun Teşkilatları

SSCB’nin yayılmacı politikasının karşısında kendisini Hür Dünya olarak adlandıran Batı Bloku ülkeleri ABD öncülüğünde belli alanlarda teşkilatlanmalara gitti.

SSCB tehdidine tek başına direnmesi mümkün olmayan ülkelerin bir araya getirilerek bu durum aşılmaya çalışıldı.

NATO ve Avrupa Konseyi gibi oluşumlar bu amaçla kuruldu.

Truman Doktrini ve Marshall yardımı projesi de bu siyaseti destekleyen adımlardı.

 

 

Truman Doktrini

ABD Başkanı Harry S. Truman (Hery S. Truman), 12 Mart 1947de Avrupayı desteklemek ve güçlendirmek için Truman Doktrinini ilan etti.

Truman, Amerikan Kongresine sunduğu bildiride Türkiye ve Yunanistana yardım yapılması için kendisine yetki verilmesini istedi.

ABD, Truman Doktrini ile iki temel amaca ulaşmaya çalıştı: Bu amaçlardan öncelikli olanı dünyanın neresinde olursa olsun SSCB’nin yayılmasını engellemek ABD’nin ekonomik ve siyasal hâkimiyetinin genişlemesini sağlamaktı. İkinci amaç ise SSCB tehdidine karşı Türkiye ve Yunanistana askerî yardım yapmaktı.

 

Marshall Planı

ABD, Avrupa’nın ekonomik yönden güçlü olduğu takdirde SSCBnin siyasi yayılmacılığına karşı koyabileceğini düşünüyordu.

Bu nedenle ABD, 1945-1946 yılları arasında Batı Avrupa ülkelerine 15 milyar dolarlık yardımda bulundu.

ABD Dışişleri Bakanı George Marshall (Corç Marşal), 5 Haziran 1947de yaptığı açıklamada ABDnin, Avrupanın ekonomik kalkınması için yapacağı girişimden önce, Avrupa ülkelerinin kendi aralarında ekonomik iş birliği sağlamaları gerektiğini belirtti.

 

NATO’nun Kuruluşu

Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü (NATO: North Atlantic Treaty Organization), Soğuk Savaş Döneminde SSCBye karşı kurulan geniş kapsamlı bir savunma ittifakıdır.

ABD, İngiltere, Fransa, Belçika, Hollanda, Lüksemburg, Norveç, Danimarka, İzlanda, Portekiz, İtalya ve Kanada’nın katılımıyla 4 Nisan 1949’da kuruldu.

NATO’nun oluşturulmasının ana fikri SSCB yayılmasına ve tehdidine karşı etkili bir set kurmaktı.

NATO yapılanması sonucunda SSCB öncülüğünde oluşan Doğu Blokuna karşı Batı Bloku oluşturuldu.

 

Avrupa Konseyi

Avrupa Konseyinin kuruluş amacı, her alanda üye ülkeler arasında güven oluşturup iş birliği sağlamaktır.

5 Mayıs 1949’da Londra Antlaşması ile İngiltere, Fransa, Belçika, Hollanda, Lüksemburg, Danimarka, İrlanda, İtalya, Norveç ve İsveç arasında kurulan konsey sadece Avrupa devletlerini kapsayan ve askerî niteliği olmayan bir teşkilattır.

 

Doğu ve Batı Arasındaki Türkiye Türkiye-SSCB İlişkileri

II. Dünya Savaşı’ndan sonra müttefikler arasında yapılan konferanslarda Türkiye üzerindeki Sovyet tehdidi açık bir şekilde ortaya çıktı.

Yalta Konferansı’na katılan SSCB lideri Stalin, II. Dünya Savaşı sonunda ortaya çıkan koşullar nedeniyle Boğazların statüsünün aynen devam edemeyeceğini dile getirdi. Bu doğrultuda Montrö Boğazlar Sözleşmesinin günün koşullarına uygun olarak yeniden düzenlenmesini ve SSCB lehine değişiklikler yapılmasını talep etti.

ABD, SSCB’nin karşısında yer alırken, Sovyet Rusya tehdidine maruz kalan Türkiye’nin de Batı ile olan ilişkileri gelişti. Türkiye siyasi alanda ABDnin desteğini aldı. Türkiye ile SSCB arasındaki siyasi gerginlik 1953e kadar sürdü.

SSCB 30 Mayıs 1953’te yaptığı açıklamayla, II. Dünya Savaşı’ndan sonra gündeme getirdiği taleplerinden vazgeçtiğini resmen bildirdi. Türkiye ve SSCB arasındaki ilişkiler de bu tarihten sonra yumuşamaya başladı.

 

Türkiye ve Truman Doktrini

Truman Doktrini ile SSCB’nin yayılmacılık politikasının tehdidi altında kalan Yunanistan ve Türkiye’ye askerî ve ekonomik yardımlar yapıldı.

ABD’nin yapacağı yardım açıklaması Türk siyasetçileri tarafından olumlu karşılandı. Truman Doktrini, Türk dış politikasında da büyük değişikliklere yol açtı.

Truman Doktrini’nin uygulanmasından sonra Türkiye, tamamen Batı Bloku yanlısı bir dış politika izlenmeye başladı.

Truman Doktrini’yle dış politikada Batı Blokuna yaklaşan Türkiye NATOya katılmak istedi.

Kore Savaşı’nda Doğu Blokunun yayılmacılığına karşı dünyayla birlikte hareket eden Türkiye, Batı Bloku ülkelerinin desteğini kazandı.

 

Türkiye’nin Avrupa Konseyine Üye Olması

Soğuk Savaş Döneminde Türkiyenin dış politikasının temel hedefi, Batı ile siyasi ve ekonomik ilişkiler içinde olmaktı.

Bu doğrultuda Türkiye, Avrupa Konseyi içinde yer almak istiyordu.

Türkiye, Avrupa Komisyonu kurulduktan kısa bir süre sonra Yunanistan ve İzlanda ile birlikte Ağustos 1949da Avrupa Komisyonuna davet edildi.

Türkiye bu süreçten sonra, komisyonun kurucu üyeleri arasında sayıldı.

Türkiye’nin komisyona kesin katılımı ise TBMM tarafından 12 Aralık 1949’da onaylandı.

 

Türkiye’nin NATO’ya Katılması

NATO, 4 Nisan 1949’da 12 devletin katılımıyla kuruldu. Türkiye ise başlangıçta NATOnun dışında kaldı.

14 Mayıs 1950 seçimleri sonucu iktidara gelen Demokrat Parti, NATO’ya katılma çalışmalarına hız verdi.

Türkiye’nin NATO’ya katılma konusunda Kore Savaşına asker göndermesi, Türkiye için önemli bir dönüm noktası oldu.

Türkiye’nin NATO’ya kabul edilmesini sağlayan bir başka gelişme ise SSCBnin nükleer silah edinmesi oldu. 1949da SSCB, atom silahına sahip olduğunu resmen açıkladı.

ABD, SSCB’nin olası bir nükleer saldırısına karşılık verebilmek için SSCBye yakın bölgelerde askerî üslere ihtiyacı olduğunu düşünüyordu. Bunun için de Türkiyenin NATOya alınmasını istedi.

22 Ekim 1951’de Türkiye ile Yunanistan’ın NATO’ya katılımını sağlayan protokol imzalandı.

TBMM, 18 Şubat 1952de Kuzey Atlantik Antlaşması ve Protokolü’nü onaylayınca Türkiye NATOya resmen katıldı.

 

Türk Askeri Kore’de

II. Dünya Savaşı’nda Japonya teslim olduktan sonra Korenin kuzeyini SSCB, güneyini ise ABD denetim altına aldı.

Kore, 38. enlem sınır kabul edilerek Güney Kore ve Kuzey Kore olmak üzere ikiye ayrıldı.

SSCB ve ABD arasında gerçekleşen görüşmelerden bir sonuç çıkmayınca Korenin birleşmesi gerçekleşmedi.

ABD’nin desteklediği Güney Kore’de yapılan seçim neticesinde 17 Temmuz 1948’de Güney Kore Cumhuriyeti kuruldu.

SSCB’nin desteklediği Kuzey Korede de seçimler yapıldı ve 9 Eylül 1948de Kore Halk Cumhuriyeti kuruldu.

Siyasi olarak ikiye bölünen Kore’de yaşanan gerginlikler bitmedi ve bir savaşa dönüştü.

25 Haziran 1950’de SSCB’nin desteklediği Kuzey Kore birlikleri, Güney Koredeki askerlerin sınırı geçtiklerini ileri sürerek Güney Koreye saldırdı.

Savaşın başlamasıyla ABD, Güney Koreye yardım göndermeye başladı ve Birleşmiş Milletleri harekete geçirdi.

Alınan kararla ABD’nin önderlik ettiği bir Birleşmiş Milletler Kuvveti oluşturuldu ve komutanlığına da Amerikalı General Mac Arthur (Mak Artur) getirildi.

ABD’den sonra Kore’ye asker gönderen ikinci ülke Türkiye oldu.

Kore Türk Tugayı Komutanlığına Tuğgeneral Tahsin Yazıcı; Piyade Alay Komutanlığına da Celal Dora atandı.

Birleşmiş Milletler Barış Gücü Komutanlığı bünyesinde savaşan Türk askeri, başarılı bir şekilde mücadele etti.

Çok şiddetli geçen Kunuri Muharebelerinde önemli başarılar kazanan Türk ordusu, büyük kayıplar verdi.

Üç yıl süren Kore Savaşı’nda taraflar birbirlerine üstünlük sağlayamadılar.

1950’de başlayan savaş, 27 Temmuz 1953 Panmunjom Ateşkes Anlaşması ile sona erdi.

 

1950’Lİ YILLARDA TÜRKİYE

 

Siyasi Hayat

14 Mayıs 1950 seçimleriyle başlayan Demokrat Partinin iktidarı kesintisiz olarak on yıl devam etti ve 27 Mayıs 1960 yılındaki askerî darbeyle sona erdi.

Bu süreç boyunca CHP ana muhalefet partisi görevini üstlendi.

DP iktidarının ilk yıllarında 18 Temmuz 1932 tarihli genelge ile başlayan ezanın Türkçe okunması uygulamasına 16 Haziran 1950de son verildi. Bu tarihten sonra ezanın okunuşu aslına döndürüldü.

Yine aynı dönemde halkı kışkırtmak amaçlı Atatürk heykellerine yapılan saldırılar üzerine 25 Temmuz 1951de Atatürk’ün manevi şahsiyetini korumak için Atatürk Aleyhine İşlenen Suçlar Hakkında Kanun çıkarıldı.

Köy Enstitüleri 1954’te öğretmen okullarına dönüştürüldü.

1950’den 1954’e kadar geçen süreçte Türkiye ekonomisinde kalkınmanın yaşandığı bir dönem oldu. Ekonomide tarım sektörüne öncelik verildi. DP, sanayide de özel sektöre dayalı bir siyaset uyguladı.

Ekonomiyi geliştirmek için yabancı sermaye teşvik edildi. Bu amaçla 1951’de Yabancı Sermayeyi Teşvik Kanunu çıkarıldı.

ş politikada ise Sovyet Rusya tehlikesi karşısında ABDnin desteğini sağlamaya devam edildi.

1954 seçimlerinin ardından DP, oylarını önemli ölçüde artırarak iktidarını devam ettirdi.

DP iktidarı döneminde olumlu gelişmeler yaşanırken iç ve dış politikada olumsuz gelişmeler de ortaya çıktı.

ş politikada; Kıbrıs Meselesi ve 6-7 Eylül Olayları’nın yaşanması büyük sıkıntılara yol açtı.

İktidar ve muhalefet çatışmasının en şiddetli olduğu dönemde DP, 1958 yılında yapılacak seçimleri erkene aldı ve seçimlerin 27 Ekim 1957de yapılacağını duyurdu.

Altı ay öne alınan seçimleri DP kazandı, ancak diğer seçime göre muhalefet bu seçimden güçlenerek çıkmıştı.

DP %47,7 oy oranı ile 424 milletvekili çıkardı. Bu dönemde de DP kadrolarında ciddi bir değişiklik olmadı.

TBMM, 2 Kasım 1957’de Celal Bayar’ı 413 oyla üçüncü kez cumhurbaşkanı seçti.

1958’de Cumhuriyetçi Millet Partisi ile Köylü Partisi birleşip Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi (CKMP) adını aldı.

Hürriyet Partisi de CHP’ye katıldı.

Muhalefet partilerinin birleşme yoluna gitmesi, iktidar-muhalefet ilişkilerini daha da sertleştirdi. Muhalefetin birleşmesi üzerine DP öncülüğünde Vatan Cephesi kuruldu.

Bu durumu hükûmetin aleyhine kullanan muhalefetin kışkırtmasıyla ülkedeki siyasî gerginlik arttı.

Siyasal gerginliği azaltmak ve istikrarı sağlamak isteyen hükûmet 18 Nisan 1960’da DP milletvekillerinden oluşan ve olağanüstü yetkilere sahip Tahkikat Komisyonunu kurdu.

Komisyon ülkenin istikrarını bozacak her türlü yıkıcı faaliyete müdahale etme yetkisine sahip olacaktı. Komisyon, kararlarına uymayan yıkıcı faaliyette bulunanlara hapis cezası verme yetkisine de sahip olacaktı.

27 Mayıs 1960’ta Millî Birlik Komitesi adlı bir cunta yapılanması, Türk Silahlı Kuvvetler adına millî iradeyi hiçe sayarak ülke yönetimine el koydu.

DP üyeleri tutuklandı, anayasa ve meclis feshedildi.

Tüm siyasi faaliyetler askıya alındı.

 

Ekonomik Hayat

1950 seçimleri ile iktidara gelen Demokrat Parti, Liberal ekonomi anlayışını savundu. Özel teşebbüsün ön planda olduğu bir ekonomik program benimsendi.

Yabancı ve yerli sermayenin sanayiye girmesini teşvik etmek amacıyla 1950de Türkiye Sınaî Kalkınma Bankası kuruldu.

Ekonomiyi canlandırmak amacıyla 1951’de “Yabancı Sermaye Yatırımlarını Teşvik Kanunu” çıkartılarak yabancı sermayenin Türkiye’ye gelmesi kolaylaştırılmaya çalışıldı.

Başta Almanya ve ABD firmaları olmak üzere birçok yabancı firma Türkiyede yatırımlar yaptı. Dönemin en çok tartışılan konularından biri de Petrol Kanunu oldu.

Bu kanunla birlikte birçok yabancı şirkete Türkiyede petrol arama izni verildi

DP, ekonomide liberalizm politikasını benimsemiş olmasına rağmen yatırımların birçoğunu yine devlet yapmak zorunda kaldı.

Makine Kimya Endüstri Kurumu, Denizcilik Bankası, Et ve Balık Kurumu, Devlet Malzeme Ofisi, Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı, Ereğli Demir Çelik Fabrikaları gibi birçok Kamu İktisadi Teşekkülü (KİT) kuruldu.

Demokrat Parti Dönemi’nde tarım sektörü ön planda tutuldu.

Türkiye nüfusunun büyük bir kesimi kırsal alanda yaşamakta ve tarımla uğraşmaktaydı.

Çiftçiye ucuz kredi verildi ve tarımda makineleşme hızlandırıldı.

Geleneksel tarım uygulamalarından modern tarıma doğru geçiş sağlandı.

Marshall yardımlarıyla başta traktör olmak üzere modern tarım aletlerinin sayısında büyük artış oldu.

Yapılan tüm çalışmalar ve hava koşullarının tarıma elverişli gitmesiyle 1950-1954 yılları arasında tarımsal üretimde büyük bir artış sağlandı.

Marshall Planı çerçevesinde yapılan yardımlar sadece tarım alanında değil madencilik, ulaştırma ve bayındırlık alanlarında da kullanıldı.

ABD, yardımların kara yolları yapımı için de kullanılmasını istedi. Bu yüzden demir yolları yapımı durdurulup kara yolları yapımına ağırlık verildi.

Amerikalı teknik uzmanların girişimiyle 1949da Kara yolları İdaresi kuruldu.

II. Dünya Savaşı sonrasında da uygulanmış olan Millî Korunma Kanunu tekrar uygulamaya konuldu. Bütün tedbirlere rağmen ekonomideki sıkıntılar artarak devam etti.

 

Sosyal ve Kültürel Hayat

1950’li yıllardan itibaren kentlerdeki sanayileşme ile beraber köylerden kentlere göçler daha da artarak devam etti.

Türkiye’nin toplumsal ve ekonomik yapısında önemli değişimler beraberinde geldi.

Bu dönemde Garip Akımı’nın ardından İkinci Yeni şiir anlayışı ortaya çıktı. Yine bu dönemde ortaya çıkan Attila İlhan öncülüğündeki Maviciler ise şiirde yeniliği savunup şairanelikten ödün vermeden romantik bir duyarlılıkla toplumcu gerçekçiliğin sözcüsü oldular.

Dönemin diğer önemli edebiyat topluluğu ise eskiyi inkâr ve reddetmeden yenilik arayışını sürdüren, geleneklere bağlı bağımsız sanatçıların oluşturduğu Hisarcılar Grubu idi. Hisarcılar Grubu, edebiyatta millî zevk ve anlayışını sürdürüp yaşayan dili kullandılar.

Önceden daha çok konserlerde veya radyodan dinlenen müzik, toplumsal, ekonomik, teknolojik alandaki gelişmeler sayesinde endüstri hâline gelmeye başladı.


1950 sonrasında gelirleri ve şehirle irtibatı artan kırsal kesimde, serbest bırakılan ithalatın da etkisiyle radyo, plak ve müzik cihazlarına olan ilgi arttı. Müzik evlere kadar girebilen bir sanat dalı hâline geldi. Müzik alanında devlet kontrolü azaldı ve serbestlik sağlandı. Tüm dünyada olduğu gibi Jazz (caz) ve Rockn Roll (rakın rol) gibi müzik türleri bu dönemde Türkiyeyi de etkisi altına aldı.

Yabancı müzik türlerine olan ilgi, yabancı dilde şarkılar söyleyen yerli sanatçıların ortaya çıkmasını sağladı.

Diğer yandan Klasik Türk müziği ve Türk Halk müziği doğal süreci içinde gelişimini sürdürmeye devam etti.

Dönemin önemli ses sanatçıları arasında Aşık Veysel , Zeki Müren, Müzeyyen Senar yer almaktadır.

Sinema tarihinde 1950-1960 yılları Yeşilçam Sineması olarak geçmektedir. 1953te ilk senaryosu Kanlı Para ile sinema hayatına atılan Safa Önal, en fazla filme çekilmiş senaryoya sahip kişi olarak Guinness (Gines) Rekorlar Kitabı’na girmiştir. Sefa Önal’ın 395 senaryosu filme çekilmiştir.

 


Muallimi Tarih

KPSS ve Lise Tarih Ders Özetleri

Yorum Gönder

🔔 Görüşlerinizi Bize Bildirin

Daha yeni Daha eski